"Nerede bu Jeongin?"
Duyduğum tanıdık sesle gözlerim büyürken hızla ağzımı yemeğimi tıkıştırıp telaşla açılan kapıyı doğru döndüm. 1. Prens girdiği gibi bir şeyler karıştıran beni görmüş olduğu yerde duraksamıştı. Kaşlarını çattı. "Ne yapıyorsun sen?"
Göz devirdim
Dolu yanaklarla ne yapabilirim amk
"Yemek yiyordum."
"Ağzını kapat Jeongin, bu bir görgü kuralıdır."
"Sanki yemeğimi bitirmeyi beklesem beni bekleyecekmişsiniz gibi," dedikten sonra gizlice arkamdaki tepsiyi saklayıp ona doğru ilerlemeye başladım. Bir hafta önceki garip yemek faslından ağrımı bahane ederek kaçmıştım ve yaralı olduğum gerçeği ile de bu bir haftadır hiçbir şekilde iş almadan kendime keyif yapıyordum.
Ama buraya kadarmış.
"Seni hain," deyip gözlerini kıstı bana doğru. "Görüyorum da pek bir iyileşmişsin."
Sırıttım. "Kader işte, ne yaparsınız."
"Dün yolladığın mektuptan sonra seni bir ziyaret edeyim dedim."
Ağzımın içinde sessizce, "Ne gerek vardı?" diye homurdanırken Prens beni duymadan devam etmişti. "İyi yapmışım, hani çok hastaydın sen? Ayakta bile duracak halin yokmuş."
Uyuz bir gülümseme ile bakıyordu bana, yalanımı yakaladığı için mutlu olmalıydı. Tabi olurdu aq, hizmetkarını yine yakalamıştı. Laflarının üzerine ona yaklaşıp karşısında dikildim hemen.
"Ama gerçekten çok hastaydım Prens'im, bilmeye görün. Yani biri ağzıma su koysa o suyu yutamazdım, yemin ederim."
"Öyle mi?"
"Öyle." Emin bir bakışla kafamı salladıktan sonra elimle kaldığım odanın penceresini işaret ettim. Üşenmemiş odama kadar gelmişti lan, orası ayrıydı. "Şurası var ya?" dediğimde attığım yeme düşüp merakla kafasını salladı.
"Heh, dün orada çok garip şeyler oldu."
"Neler oldu?" deyip kaşlarını çattığında işaret parmağımı ağzıma bastırarak hafifçe ona doğru yaklaştım, eğer bir yaşam söylüyorsak hakkını vermek lazımdı. "Orada beyaz bir ışık parladı gece yarısı, bende biliyorsunuz ağrıdan uyuyamadığım için gördüm. Ama bir de ne göreyim! Bildiğiniz Melek bunlar hatta biri ile göz göze geldik. Sonra bütün acım uçtu gitti."
Fısıltı ile sanki çok gizli bir şey anlatıyormuş gibi ses tonuna gizem katarken Prens dediklerimle beraber gözlerini büyüttükten sonra beklemediğim bir şekilde, "Sende mi onları gördün?" diye sordu. Anında boşluğa düşerken şaşkınca mırıldandım.
"Ne?"
Nası ya, melekler dünyaya mı inmişti harbiden
E ben yalan atmıştım
"Dün bir tanesi yanımda geldi," deyip elimi kulağıma koyarak oraya eğildi. "Ve bana dedi ki..."
Merakla atladım. "Ne dedi? Ne dedi?"
"Jeongin sana böyle bir şey anlatırsa inanma." Ardından sırıtarak geri çekildi. "Yalan söylüyor."
Göz devirdim. Tamam, sandığım kadar saf değildi. Ben onu kandıracakken onun beni kandırması ile anın bütün atmosferi bozulduğunda boğazımı temizleyip ondan hafifçe uzaklaştım. Pekala canım, bir dahakine yalan atarken iki kere düşünürüm o zaman.
Prens'in uyuz verici gülüşü suratında yer edinirken o da benden uzaklaşıp kapıya doğru yaklaştı. "Şimdi gidiyorum, üstünü değiştir Jeongin. Bir haftadır kaytarmanın acısını çıkaracağız."