Arkadaşlar bölümde kaos yoktur, sarılmaları öpüşmeleri lütfen sevinçle karşılayınız hatta size bir şey diyeyim
Hyunjin ve Jeongin kimse tarafından yakalanmayacak kitap boyunca, öyle bir klişe istemiyorum
***
Chan odasında okuduğu antlaşmalara mührünü basarken birazdan kalkması gerekti, bu yüzden mührü yerine koyup kağıtları kaldırmıştı ki ayağa kalktığı an bir anda açılan kapı ile 'kim' diyerek kafasını çevirmişti ki gözleri Hyunjin'i buldu.
"Hyunjin?" diyerek şaşkınca kaşlarını kaldırdığında kapıyı çalmaması umurunda değildi. Bir prens dahil olsanız bile her türlü kimsenin odasına kapıyı çalmadan girmek - ki Veliaht Prens isen katiyen bu yapılmazdı - yasaktı.
O kardeşlerine takılmazdı.
Hatta bazen keşke bir anda kapı açılsa ve Felix girse içeri diye düşünüyordu. Felix'i çok göremiyordu, elinde değildi bu. Hyunjin'e göre daha çok emir altındaydı hareketleri, sarayın içinde oradan oraya adım atsa bile yazılıyordu her şeyi.
Felix'in yanına gitmesi yasaktı.
Ama yasakları kim dinlerdi, odasına Hyunjin'i bırakıyor ve ortadan kayboluyordu.
"Jeongin neden gelmedi?" dedi Hyunjin zorlukla. Aslında bildiği fakat inanmak istemediği bir şeydi bu. "Hyung," deyip kapıyı kapattı. "Odasında da yok. Seungmin biliyordur onun nerede olduğunu, hyung sorsana. Neredeymiş, Jeongin gelsin hadi."
Chan "Hyunjin," demek istedi, kardeşinin ona aşık olduğunu biliyordu ve bunu söylemek ne kadar doğru olurdu emin değildi. Dün akşam yapabildiği tek şeyi yapmış ve Jeongin'in sadece tamamen gitmesini engelleyebilmişti.
Lafına devam edecekken kapı çaldı, iki kardeş de özenli kıyafetleri ile oraya bakarken Harem ağası eğilerek selam verdi.
"Meclis toplanıyor efendim, Kral sizi çağırıyor."
"Geliyoruz. Kapıyı kapat." dedi Chan hızla.
Odada geri yalnız kalırlarken Hyunjin ona baktı. "Gitti değil mi?" dedi bildiği şeyle. "Gitti."
"Hyunjin gitmemiz lazım."
"Nefret ediyorum işte bundan." Chan'a baktı dolu gözleriyle. "Bundan nefret ediyorum. Bıraktı, bağırmam lazım şu an, bağırmak istiyorum. Bir insanın ağlaması bile yasak olur mu ya, ben ağlamak istiyorum."
"Biliyorum," dedi Chan ona sarılarak. Saçlarını okşadı. "Biliyorum, durdurmak istedim, gerçekten istedim, Hyunjin uzun zamandır iyi değilmiş. Özür dilerim, gerçekten gitmemesini isterdim ama Seungmin onun uzun zamandır gerçekten hiç iyi olmadığını söyledi. Belliydi zaten gözlerinden, buraya geldiği ilk günkü gibi parlamıyordu."
"Onu istiyorum."
"Ona da biraz vakit ver," deyip geri çekildi usulca. "Onun da dinlenmesi lazım, kafasını toplaması lazım, belki de cidden Jeongin'e bu iyi gelecek."
Hyunjin dolu gözleri ile ona baktı. "Ben ne olacağım peki? Seungmin aniden çekip gitse dayanabilir misin? Onun yokluğuna alışabilir misin, her gün senin yanında, kötü olduğunda, iyi olduğunda, bir şekilde sana tüm her şeyin arasında huzuru o verirken onun yokluğuna alışabilir misin?"
Kardeşinden gelen bu cümleyi beklemeyen Chan yutkunarak cevap veremediğinde "Dayanamazdım," dedi dürüst olarak ve ekledi. "Ama bu yerde dayanmak zorunda olduğumu da bilirdim. Biliyorum günler geçmezdi, biterdim her bir anda ama bir şekilde devam etmem gerektiğini bilirdim çünkü bu lanet yerde yok etmem gereken bir kral var, huzur vermem gereken kardeşlerim var. Halk var. Bunlar için ayakta kalmaya çalışırdım."