Yıllar sonra ben ve yıllar sonra hyunin
***
"Adi!" diye bağırdım oku bütün sinirimle fırlatırken. Tam da hedef tahtasından çizdiğim prensin alnının ortasına denk gelmiş, orayı parçalamıştı. İki gram yeteneğimle artık kendimi motive edecek bir şey bulmuştum.
Evet evet
Hedef tahtasının üstüne prensin resmini koymak!
"Şerefsiz!" deyip bir başkasını da çizdiğim üçgen burnunun ucuna attığımda dakikalardır beni izleyen Jisung en sonunda ses çıkartarak, "Ya ne mal adamsın lan sen," diyerek ayağa kalktı.
"Oğlum, prens seni kovmuş. Daha ne çalışıyorsun?"
"Çalışacağım!" diye direttim. "İnat değil mi oğlum. Gitmiyorum hiçbir yere, bütün sarayda ki en profesyonel muhafız olup gözüne sokucam onun."
"Sen harbi dengesizsin." Kafama vurdu. "Hani gitmek istiyordun geri zekalı!"
"Şimdi istemiyorum!"
"LAN O ZAMAN PRENSLE NEDEN KAVGA ETTİN AMINA KOYİM?"
"Şahsi." deyip kısaca cevap verdiğimde oflayarak çığlık atmış sonra da, "Bok ye!" diye bağırarak gitmeye başlamıştı.
"Götünü kolla!" dedim oku kaldırarak, kafasını çevirip bana bakmış sonra da korkuyla çığlık atıp koşmaya başlamıştı. Anında dağılan sinirimle arkasından kahkaha atıp elimdeki okları kenara bıraktım.
Prens hazretleri ile görüşmüyordum, o da açıkçası Jeongin nerede diye gelip sormuyordu. Olanları bizimkilere anlatınca Changbin hyung beni dövmeye kalkışmış, Seungmin elinden zor kurtarmış, Jisung ise 'aferin' deyip nabza göre şerbet vermişti.
İt lan bu çocuk
İşin sonunda, Seungmin'in benden uzun uzun konuşması ve küçük tehditi ile buradaydım. Yani bana açık açık kovuldun dememişti, kapı orada demişti. Ne canım, şahsi olarak kovdum seni demedi. Bana ne.
Burada kalacaktım. O aptal kurallara uyacaktım ve en önemlisi, irademi ona kanıtlayacaktım.
Minho hyung bana at binmeyi öğretiyordu, keşke kız olsaydı da onu kendime alsaydım. Zaten bende şans olsa burada mı olurdum amk. Biz onla at binmeye çalışırken arada Jisung gelip dahil oluyordu ama hala ayakları tam sağlam olmadığı için at binmiyordu.
Az önce koşarak gitti, bu saatten sonra binmeli tabi. Bence Jisung attan korkuyordu, başka sebebi yoktu ayağını bahane etmesinin nedeni olarak. Changbin hyung ve Seungmin ise kılıç çalıştırıyordu. Günün sonunda halim kalmasa da inat etmiştim bir kere.
Şimdi ise iyice akşam vakitleriydi.
Oklarımı toplayıp omuzuma aldıktan sonra ormanın içinde yürüyüp saray bahçesine indim ve kendimi tahta oturaklardan birine attım. Ayaklarımı sallıyor, kendi kendime geçenlerde Veliaht Prensin doğum gününde duyduğum şarkılardan birini mırıldanıyordum.
Sonra bahçede abisi ile yürüyen 1. Prens'i fark ettim.
Bu sıralar sarayda hazırlık vardı, çünkü başka Japon krallığı buraya gelecekti herkes gergindi çünkü iki krallık birbirine düşmandı ve bunun bir ateşkes olacağı düşünülüyordu ama komplo da olabilirdi.
Hem askeri hem de konaklama alanından hazırlıklar yapılırken ben kendime boş beleş takılıyordum. Veliaht Prens ile göz göze gelince ayağa kalkıp hafifçe eğilerek ona selam verdiğimde beni yanına çağırdı.
Evet, Yang Jeongin ile Hyunjin'e doğru.
"Nasılsın Jeongin?"
Gülümsedim. "İyiyim Majesteleri, siz nasılsınız?"