***
Bir ay önceden günümüze
Chan, Seungmin'e verdiği sözle beraber odasında otururken gergince sallanan dizi eşliğinde düşünüyordu. Babası yaşadıkça ne onlar ne de bu ülke rahat edecekti, sürekli kasabada yaşayanları aşağılıyor, canı istediğinde yağmalatıyor ve başka birilerini suçlu gösteriyordu.
Sebep sadece ilişkilerini rahat yaşamak değildi, sebep insanların yaşamayasıydı, insanların rahat etmesiydi. Felix'i yıllardır kapalı olduğu o ormandan çıkarmaktı, Hyunjin'i artık baba korkusu olmadan rahatça nefes almasını sağlamaktı.
Sebepler bunlardı.
Gergince ellerini saçlarından geçirdi. Bir kralı öldürmek kolay değildi, şu an kalkıp da gidip onu öldüremezdi. Ne yapabilirdi, zehirlese, zehri hangi güvenilir kişiden isteyebilirdi? Bu sarayda tek tük güveneceği birkaç kişiden başka kimse yoktu, zehri isteyemezdi.
Dışarı çıkamazdı, Kral'ın onu takip ettirdiğini biliyordu.
Babası onu öldürmek istiyordu, ona kalsa ölene kadar tahta kimse çıkmayacaktı. Aslında ikisi de birbirine oyun oynuyordu, Chan babasını, babası da bunu bilerek onu yok etmek istiyordu.
Yine sesli bir iç çekiş bırakırken odanın kapısı açılırken kafasını kaldırdı. Hyunjin içeri girmiş, kapıyı kapattıktan sonra karşısına oturmuştu. "Ne yapacağız?"
"Bilmiyorum," dedi kafasını sallayarak. "Düşünüyorum, açık verirsek biteriz. Bizim arkasından iş çevirdiğimizi öğrenirse tam anlamıyla sonumuz olur. Bana bir hamle yapması lazım, beni güçsüz görmesi lazım."
Ekledi. "Eğer o zaman ben karşılık verirsem her şey tam anlamıyla yerine oturur. Ama ilk önce şu aptal dosya işlerinden kurtulmam lazım." İç çekti. "Saçma salak dosya düzenliyorum her gün. Onları toparlamaktan kafamı toparlayamıyorum."
"Gizli dosyalar değil, değil mi?" diye sordu Hyunjin. Elini uzatıp kağıtlardan birini alırken Chan kafasını salladı. "Hayır, öyle basit şeyler. Neden?"
Kaşlarını kaldırdı. "Muhafız ve harem ağalarına versek bu kağıtları, onlar düzenleseler? Sonuçta gizli değil, okur ve düzenlerler? Gizli olanları da ben hallederim. Sen biraz kafanı boşalt ne dersin?"
Bu çok iyi olabilirdi ama Chan yine de "Sorun olmasın?" diye sorarken Hyunjin omuz silkmişti. "Olmaz, boşver bunları. Alıyorum ben şunları, sen de diğer tüm dosyaları muhafızlara ve harem ağalarına ver. Onlar düzenlesin. Kaçtım."
Kucağına aldığı kağıtlarla kendi odasına geçerken Chan da diğer bir emri vermiş ve boş odasında başını geriye atıp yorgunlukla oflamıştı.
Eğer iyi bir plan yapacaksa ilk önce kafasını boşaltmalı sonra da yanına güvendiği kişileri almalıydı.
Uzun zamandır bir plan yapmaya çalışıyordu ama her şekilde bir açık çıkıyordu, zehirleyemezdi, suikast düzenleyemezdi çünkü güvendiği tüm kişiler sarayın içindeydi ve sarayın içinde yapılan bir şey kesinlikle duyulurdu.
Günler sonra ise odada onunla beraber duran üç kişiye baktı. "Dışarıdan bir darbe yapmalıyız," dedi emin bir sesle. "Dışarıdan bir darbe olmalı, şu an buradan birimiz harekete geçerse daha onun odasına gidemeden onun askerleri bizi öldürür."
"Çok saçma," dedi Minho. Zaten keyfi bozuktu bu yüzden önüne ne gelen varsa çatmak istiyordu. "Ben gidip öldüreyim, rahatlayalım."
"Kendini riske atamazsın aptal, yasalar gereği seni öldürmem gerekir o zaman. Halk bana düşman olursa boku yeriz o zaman."