8

1K 44 2
                                    

Feyyaz ve Mücahit'in gitmesinin üstünde 10 gün geçmişti. Ben işime alışmıştım ve her günüm neredeyse askerlerle görüşerek geçiyordu ve kendimi eve zor atıyordum. Kürşad ile sabah ve akşam dışında pek görüşmemiştik. Bu sabahta uyandığımda rutin bir şekilde hazırlanıp aşağıya indim.

Kürşad arabanın içinde beni bekliyordu. Arabaya bindiğimde selamlaşıp yola çıkmıştık. Bakışlarım yoldan çekip Kürşad'a döndüğümde her zamankinden farklıydı. Tedirgin duruyordu. Durmadan bana attığı kaçamak bakışlar ile daha fazla dayanamayıp,

"Kürşad bir problem mi var? Tedirgin gibisin?"

Konuşmam bitince Kürşad arabayı kenara çekti ve elleri ile yüzünü sıvazladı. Beş dakika kadar bu şekilde bekledik. Fakat Kürşad hala daha konuşmamıştı. Elimi koluna koyup bana bakmasını sağladım. Güven verici bir şekilde gülümsedim. Kürşad derin bir nefes alıp bana tam anlamıyla döndü,

"Başar sana nasıl söylemem gerekli bilmiyorum ama bizimkiler operasyondan döndü."

"Gerçekten mi? Mücahit döndü o zaman. Hadi sürsene arabayı gidelim artık. Mücahit'i çok özledim ben."

Gülümseyerek konuştuğumda Kürşad'ın gözlerinden derin bir acı geçti. Bu duygu geçişi beni afallatırken kaşlarımı çattım.

"Bir problem yok demi Kürşad? Mücahit iyi demi şu anda?"

Mücahit'e bir şey olamazdı. O bana söz verdi. Ona bir şey olamaz demi?

"Bak şimdi sakin olmalısın önce. Mücahit yaralanmış şu an hastanede. Ne olduğu hakkında bir bilgim yok. İstersen oraya gidebiliriz?"

Mücahit yaralandı mı? Nesi var? Neresinden vuruldu? Durumu ağır mı? Beynimin içinde binlerce soru dönerken ağzımdan çıkan tek şey,

"Çabuk sür şu lanet arabayı."

Daha sonrası çok hızlı gelişti. Kürşad arabayı büyük bir hızla kullanıp, hastaneye varmıştık. Kürşad nereye gideceğini biliyormuşçasına önden ilerlemeye başladı ben ise onu takip etmeye. Ameliyathanenin önüne geldiğimizde ilk gün tanıştığım herkes buradaydı. Gözlerim Ertuğrul abiye takıldığında onun yanına adımladım.

"Abi, ne oldu? Nasıl oldu bu? Neresinden vuruldu? Doktor bir şey söyledi mi?"

Ben sorularımı sıralarken Ertuğrul abi kafasını önüne eğdi. Bu hareketi daha da korkmama sebep olurken diğerlerine yöneldim.

"Barlas sen bir şeyler söyle?"

"Çapkın?"

"Çömez"

"MERT?

"Lanet olsun biriniz bana bi şey söylesin!"

Dizlerimin üstüne çöktüğümde nefes alamamaya başladım. Aldığım nefesler boğazıma takılırken üzerimde ki gömleğin düğmelerini açmaya çalıştım. Ellerim titrediği için açamazken yanımda birinin varlığını hissedip kafamı kaldırıp baktım.

Kürşad yanımda oturmuş ellerini gömleğimin düğmeleri üzerine koymuştu. Gözlerim dolu dolu ona bakarken o ise sakin bir şekilde gömleğimin düğmelerini açmıştı ve yere bıraktığı su şişesini bana uzatmıştı. Su şişesinden birkaç yudum aldığımda nefeslerim düzene binmişti.

Kürşad omuzlarımdan tutup beni koridordaki sandalyelere oturttuğunda hiçbir tepki vermemiştim. Aklıma Mücahit'in önceden söyledikleri geldi,

"Yankı, güzelim. Olur da bir gün bana bi şey olursa. Sakın üzme kendini. Bizler bu vatan için kendini adamış insanlarız. Eğer olurda bir gün hastanede beni beklersen ya da şehadet haberim gelmişse güçlü olmanı istiyorum. Benim meleğimin gözlerinden tek damla yaş akmasın. Senden tek isteğim bu. Bana söz ver dimdik ayakta duracaksın güzelim anlaştık mı?"

BAŞARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin