Bu işi alacağımdan çok büyük endişelerim vardı. Bir kere albayın eski hayatımla benim karşıma çıkması ve bunu sorgulaması başlı başına bir reddetme konusuydu. Albay arkasını dönüp tam odaya gireceği esnada Mücahit'e bakıp,
"Sevincini bahçede yaşa yüzbaşı" dedi.
"Emredersiniz Komutanım." Dedikten sonra kolumdan tutup büyük bir hızla beni bahçeye sürükledi.
Tahminimce eğitim yapılan alana geldiğimizde aniden durup bana sarılıp etrafında döndürmeye başladı.
"Allah be!! Bu saatten sonra kimse seni benden alamaz kızım. Ölene kadar buradasın."
Bi yandan bağırıp bi yandan beni döndürmeye devam ediyordu. Mücahit'in döndürme hızına dayanamayan stilettolarım ayağımdan çıkmıştı bile. Durmayacağını anladığımda omzunu ısırıp durmasını sağladım.
"Ne yapıyorsun olum ya. İçim dışıma çıktı resmen. Dur bi işe başlamadan öldürecektin beni."
Soluklanmam bittiği zaman kafamı kaldırıp etrafa kısa bir bakış attım. Bahçedeki bütün askerler bize bakıyordu. Bu duruma gözlerimi devirip Mücahit'in omzuna sağlam bi yumruk geçirdim fakat hissetti mi derseniz pek sanmıyorum.
"Gereksiz herif senin yüzünden herkes bize bakıyor. Ayakkabılarım nerde lan benim?" dedim.
Gerçekten de ayakkabılarım biri anyada diğeri konyada olmak üzere bahçede yerlerini almışlardı. Mücahit'e bahçenin ortasında ki ayakkabımı gösterirken ben de çıktığımız kapının oraya uçan ayakkabımı almaya gittim. Yerdeki ayakkabımı alıp geri kalktığım zaman biri ile burun buruna gelmeyi beklemiyordum.
Karşımda ki asker ile fazlası ile yakın oluşumuz 2 adım gerilememe sebep olmuştu. Askere küçük bir tebessüm gönderip elimde ayakkabımla Mücahit'in yanına gittim. Mücahit hem elimde ki ayakkabıyı hem de kendi elinde ki ayakkabıyı önüme koyup giymeme yardımcı oldu. Daha sonra bahçeye çıktığımız kapıya doğru gidip içeriye girdik. Bu sırada Mücahit az önce ki askerle kısa bir selamlaşma yapıp yanıma gelmişti.
"Eeee ben nerde kalacam Müco? Daha yeni bugün geldim hiç bu yorgunluğun üstüne ev falan bakamam kendime." Dedim söylenip.
Gerçekten de çok fazla yorulmuştum. Aktarmalı uçuşlar beni her zaman ki yolculuklarımdan 4 kat daha fazla yoruyor. Amerika dan İstanbul'a oradan da Diyarbakır'a gelmiştim ve hiç dinlenmeden askeriyeye gelmiştim. Hem açtım hem de yorgun. Mücahit kolunu omzuma atarak beni sürüklemeye devam etti.
"Şimdi sana odanı göstereyim, daha sonra yemek yer bana geçeriz. Başka bir evde kalmana izin vermem zaten. Benim ev 3+1 1 odası boş onu da yemek yedikten sonra gider senin için eşya alır dizeriz. Başka bir problem doktor hanım? dedi.
"Benim için problem yok ama yüksek lisansta ki kurallarımız geçerli olacak öyle eve kız falan getirirsen seni camdan sallandırırım haberin olsun. Hemen şu işleri halledelim de uyumam lazım ya valla mahvoldum yollarda." Dedim.
Kedi gibi Mücahit'e sırnaşırken o bu halime gülüp kafamın üstünden öptü. Odanın önüne geldiğimizde Mücahit kapıyı açıp benim girmem için kenara geçti. Odaya genel olarak göz atınca boşaltılmış bir komutan odası olduğunu fark etmem zaman almadı.
Duvar dibinde bir masa rahat olduğu belli olan sandalye ve koltuklar. Koltukların ortasında cam bir sehpa. Masanın arkasında Türk Bayrağı ve ATATÜRK Portresi. Sağ ve sol tarafta kitaplıklar ve finish bu kadardı oda. Geniş olmasına rağmen çok boş döşenmişti. Buraya Amerika da ki evimde olan koltuğumdan getirmem lazım (evet bildiniz uzanın da bir çocukluğunuza ineyim koltuğu) duvarlara tablolar yerleştirmem gerekli ve izin alabilirsem duvarlarımı boyatmam lazımdı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAŞAR
Ficción GeneralOkuduğunuz her kitaba dikkatli bakın çünkü onda hem sizden hem de yazardan belli an ve anılar taşır. Belki de okuduğunuz bir kelime, cümle yada kitabın tamamı sizinle beni buluşturmak için ortak bir noktadır. Şimdi sayfaları çevirmeye başlayalım bir...