Doktorun söyledikleri koridorda bomba etkisi yaratmıştı. Kimseden ses çıkıyordu. Seren duyduğu şeyin ağırlığı ile bir iki adım yalpalamıştı. Aklından geçen tek şey 'kardeşinin bu kadar acıyı ve eziyeti boşa çektiği' düşüncesiydi. Kolundan tutulmasıyla kendine gelmişti.
Mücahit ise olduğu yerde dizlerinin üzerine çökmüştü. Bu durumu Başar'a nasıl açıklayacaklardı hiçbir fikri yoktu. Öğrendiği zaman dağılan ruhunu nasıl toparlayacaktı bilmiyordu Mücahit. Kardeşi daha yeni mutlu olmaya başlamıştı oysa ki neden her şey üst üste geliyordu ki?
Kürşad ise boş boş zemine bakıyordu. Beyninde doktorun dedikleri dönüyordu fakat sanki Türkçe konuşmamış gibi kafasında bir anlam yaratmamıştı. Bu nasıl olurdu? O aile biliyor muydu bu durumu? Bildiği halde mi yapmışlardı bu kadar eziyeti yoksa?
Yıldıray koridorda ki 3 kişiyi nasıl toparlayacaktı bilmiyordu. İlk iş kolunu tuttuğu Seren'i kendine getirmekti. Seren'i kollarından tutup kendine çevirdi,
"Asker kendine gel. Yıkılmanın zamanı değil. Ayakta durmalıyız anlıyor musun beni?"
Gür sesi ile bağırdığı zaman Seren sanki uykudan uyanırmışçasına ikildi ve gözlerini kırpıştırarak Yıldıray'a baktı. Yıldıray ise Seren'in kendisine geldiğini fark edip daha sakin bir sesle konuştu,
"Seren Mücahit'i toparlaman lazım. Daha Başar'ın yanına gideceğiz. Şimdi güçlü durma zamanı. Anlıyor musun beni?"
Seren kafasıyla onu onaylayıp Mücahit'in yanına geçti. Yıldıray ise kardeşinin yanına ilerledi fakat Kürşad hiçbir şekilde tepki vermiyordu. Yıldıray artık son çare olarak Kürşad'a attığı yumrukla kendine getirebilmişti.
4 arkadaşta birbirine bakıp ne yapacaklarını düşünüyorlardı. Ellerinden bir şey gelmeyeceğine inanıyorlardı ama hepsinin de sevdiği insan için çabalamak için kalpleri kuş gibi çırpınıyordu.
BAŞAR
Karanlık bir yolda yavaş adımlarla ilerliyordum etrafta sadece karga sesleri ve ayağımın altında ezilen yaprakların sesleri vardı. Nerede olduğunu bilmiyordum gökyüzü zifiri karanlık etrafımda hiçbir ışık zerresi yok fakat yine de devam ediyordum yoluma. İçimden bir ses bu yolun sonunda bir şeyler bulacağım söylüyordu.
Üzerimde kanlı siyah bir elbise, saçlarım uzun sırtımdan aşağıya dökülüyor ve ayağımda askeri postallarım yoluma devam ediyorum. Çok ince bir bebek ağlama sesi duydum gibi. Yerimde durup sesin geldiği yönü anlamaya çalıştım her zaman keskin olan kulaklarım bu sefer bana hiç yardımcı olmadı. İç sesime güvenip yolun sağından devam ettim yaklaşan bebek sesinin yanı sıra etrafta insanların uğultuları vardı.
Karanlık ormanın geride bırakmış ne bir hastane koridorunda çıkıyordum. Hastane koridorunda ki insanlar hızlı ve dikkatli bir şekilde ilerliyorlardı. Kimse benim varlığından haberdar değildi. Neden burada olduğumu bilmiyordum ayaklarım beni götürüyor ve ben de onları takip ediyordum.
Bir camın önünde durduğunda camın arkasında iki tane bebek vardı. Kız bebeklerinden biri benim çocukluğuma çok benziyordu. Ela gözleri belli olmayan sarı saçları vardı. Diğeri daha esmer bir çocuktu. Sanki benim abime ve erkek kardeşime benziyordu çocuk.
Daha sonra bir hemşire içeriye girdi elinde iki tane bileklik vardı ve rastgele gidip bileklikleri çocukların kollarına taktı. Kapıdan çıkacakken durdu ve arkasına baktı sanki yanlış yaptığını hissetti ve geri gidip bileklikleri değiştirdi. Daha sonra hızlı adımlarla odadan ayrıldı. Ne yapacağımı bilmeden bebeklere bakmaya devam ediyordum. Koridorun başından yükselen ayak sesleriyle kafam oraya çevirdim ve yüzü belli olmayan bir adam bana doğru geliyordu. Gelip benim gibi pencerenin önünde durdu ve pencereden bebeklere bakmaya başladı.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAŞAR
General FictionOkuduğunuz her kitaba dikkatli bakın çünkü onda hem sizden hem de yazardan belli an ve anılar taşır. Belki de okuduğunuz bir kelime, cümle yada kitabın tamamı sizinle beni buluşturmak için ortak bir noktadır. Şimdi sayfaları çevirmeye başlayalım bir...