Sabahın ilk ışıklarıyla birlikte doğru düzgün uyuyamadığım yataktan doğruldum. Bütün gece hem kendime kızmış hem de yaşadıklarımı sindirmeye çalışmıştım. Her ne kadar onu dinlemek istesem de bunun için önce kendimi dinlemeliydim. Kendimi dinleyerek içimdekileri tam kavramalıydım.
Biz askerdik. Yani artık ikimiz de askeriz. O benim üstüm bense onun yanında çalışan askeriydim. Askerlikte verilen görev yapılırdı. Ne olursa olsun iyi bir asker kendine verilen görevi canı pahasına sahiplenir ve yapardı. Bunu biliyordum ama içimdeki duygularıma bilmek yetmiyordu. Yaşadığım hayal kırıklığını dindirmeye yetmiyordu anladıklarım. Kimine göre duygusuz olabilirdim ya da bencil ama kimse ne yaşadığımı tam anlayamazdı. Ben onu toprağa kendi ellerimle koymuştum. Üstüne kendi ellerimle toprak atmıştım . Şimdi nasıl hiçbir şey olmamış gibi kollarıma alacaktım onu? Belki bir gün yaşanırdı bu olay ama o gün bugün değildi. İkimiz için de en iyisi biraz ayrı kalmaktı.
Dolabın karşısına geçtikten sonra üzerime koşu giysilerimi giyip kulaklıklarımı takarak alt kata indim. Her yer daha yeni yeni aydınlanıyordu. Güneş daha yeni yeni gülümsüyordu yeni güne. Dışarı çıktığımda kimse olmadığını görünce tempolu olarak koşmaya başladım. Evimin sokaklara karışan her yerini koşmaya çalışırdı hep. Saat dört buçuktu. Yaklaşık bir saat saat koştuktan sonra kapımın önüne vardım.
Kapıda gördüğüm siyah zarf içimde garip bir hissi ortaya çıkartmıştı. Zarfı yavaş bir şekilde açarken bir yandan da etrafa bakıyordum. Bu zarfı kim bıraktı veya bıraktırdıysa illa ki şuan beni izleme potansiyeli vardı. Zarfı açtığımda içinden çıkan sadece beyaz dört kere katlanmış beyaz bir kağıttı. Yavaş ve dikkatli bir şekilde kağıdı açtığımda içinde sadece bir cümle yazıyordu.
"İki şey yıkar insanı; Dostundan gelen ihanet, düşmanından gelen merhamet..." - Mevlana
Bu ne demekti şimdi ? Biri ya benimle büyük bir oyun oynuyordu ya da gerçekten ortada bir şeyler dönüyordu? Evimi bilen sayılı kişiler vardı. Demek ki bu zarfı bana bırakan beni tanıyan biriydi. İhanet, ihanet , ihanet... Bana ihanet edebilecek kadar yakınıma soktuğum kişiler azdı. Ve bu yanımdaki kişiler en çok güvendiğim kişilerdi. İçimdeki şüphe daha da artarken aklıma Akrep'i buraya getirirken yediğim tuzak gelmişti. Neredeyse şehit oluyordum? Ve Akrep benim nerede olduğumu nasıl bulmuştu?
"Şüphe duymayan hakikati bulamaz ." der İmam Gazzali. Bir mektupla içimdeki şüphe duygusu yavaş yavaş baş gösterirken kimseye güvenemeyeceğimi bir kere daha hissetmiştim. Seri hareketlerle duş alıp üzerimi değiştirdikten sonra günlük bir makyaj yaptım. Kendimi seviyordum. Kendime bakmayı, ayandaki görüntümü seviyordum. Bakımlı olmayı, kendime baktıkça gurur duymayı seviyordum. Bunun egoyla hiçbir alakası yoktu. "Kendini sevmek diğer tüm sevgilerin başlangıcıdır." der Osho. İnsan kendini sevmezse karşısındaki kişiyi de sevemez bana göre.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~Karaca~
ChickLitHayat biz planlar yaparken karşımıza çıkanlardır... Karaca yeni hayatına alışabilecek mi?