Beyaz bir yerdeydim. Bir hastane odasında... Esmer bir çocuk vardı önümde .Parmağında minicik bir bebeği olan bir çocuk. Konuşuyordu ama ben ne çocuğu ne de bu bebeği tanıyordum. Yeni doğduğu küçüklüğünden belli olan bu bebeğin gözleri kapalıydı. Çocuk boş olan elleriyle bebeğin yüzüne hafif hafif dokunuyordu.
"On beş, on altı, on yedi... " diye devam ettiriyordu. Neyi saydığına baktığımda bebeğin yüzündeki çilleri saydığını gördüm. Benim bir kusur olarak gördüğüm çillerim bu bebekte ne kadar da tatlı durmuştu.
"Abin hep yanında olacak minik kızım. Ne olursa olsun hep seni kurtaracağım. Düşsek de kalksak da asla seni benden almalarına izin vermeyeceğim. Hep seni seveceğim. Her gün çillerini sayacağım. Ela gözlerini her gün göreceğim. İyi ki geldin minik meleğim." dedi bebeğin yanağına tüy kadar hafif bir öpücük bırakarak. Sonra ise fısıltıyla şarkı söylemeye başladı.
"Tenin almış beyazlığını aydan
Saçlarının rengi geceden
Bundan geceye sevdam
Sen örterken benimle kalbini
Al aklım gibi hissimi
Al çünkü özlüyorum"
Bitirdiğinde bebeğin çillerini yeniden saymaya başladı. O kadar saf sevgiyle dokunuyordu ki keşke beni de böyle seven olsaydı dedim. Porselen bir bebek gibi davranıyordu. O sırada aynı bebek gibi ela gözlü ,esmer bir kadın seslendi. B-bu annemdi.
"Yiğidim kardeşin uyandı mı?" dedi gülümseyerek.
"Hayır, anne. Biliyor musun kardeşim çok uykucu. Onu hep ben uyutacağım." dedi fısıltıyla. Kadının yanında da bir tane adam vardı.
"Oğlum kardeşinin adı ne olsun?" dedi.
"Karaca. Karaca olsun. Aynı onlar gibi benekleri var. Çok güzel." dedi gözleri dolarken. B-bir dakika Karaca? Anne? Baba? Bu çilleri olan porselen bebek bendim. Yürüyerek çocuğa ilerledim. Tam omzuna dokunacağım sırada birden yok oldu.
Gözlerim bir anda kapandı. Yeniden açınca buranın yetimhane olduğunu gördüm. Kırık dökük eski bir yerdi. Yer yatağında beş kişi yatmıştık. Sağımda Murat, Ceyhun ;solumda ise Aytaç ve Melih vardı. Tam ortalarında oturmuş konuşuyorduk.
"Büyüyünce asla babam gibi olmayacağım. Asla onun insanlara baktığı gibi bakmayacağım. "dedi Melih.
"Ben büyüyünce asker olacağım. Aynı annem ve babam gibi. Onlar gibi mertçe öleceğim." dedi Murat.
"Büyüyünce ben de asker olacağım. Kimsem yok zaten. Bir kitapta okumuştum. Kaybedecek bir şeyi olmayanlar hep daha güçlü olanlarmış. Düşünüyorum da benim istediğim güçlü olmak değildi. Sadece ailem olsun istemiştim ama onlar yok. "dedi Aytaç.
"Ben büyüyünce sizinle olmak istiyorum." dedim gülümseyerek.
"Hiç ayrılmayacağız." dedi Ceyhun.
"Kardeş sözü?" diye sordum.
"Kardeş sözü." dediler hep bir ağızdan.
Gözlerimden yaşlar firar ederken biraz daha yaklaştım. O an yine gözlerim kapandı. Bu sefer Kerem ve ben vardık. Kavga ediyorduk. Ama neden?
"Karaca bak güzelim. Bu kadar aydır beraberiz. Anlıyorum onlar senin kardeşlerin ama bu böyle olmaz. Onlarla aynı yatakta yatamazsın. Benim de sabrım var." dedi. Bu bizim ilk kavgamızdı. Sırf çocuklarla eskiyi yad ettiğimiz için kavga ediyorduk. Biz bu kadar saçma nedenlerle mi kavga ediyorduk?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
~Karaca~
ChickLitHayat biz planlar yaparken karşımıza çıkanlardır... Karaca yeni hayatına alışabilecek mi?