BÖLÜM 18

320 12 0
                                    

Sırtını yeşil renkli baş ucu demirine dayayan Elif, örtüsünü açmadığı yatağın üstünde bacaklarını uzatmış oturuyordu. Tavandan sarkan beyaz kablonun ucundaki kıvrımlı bir lamba odayı beyaz bir ışıkla aydınlatıyor, kara bir sinek bu lambanın etrafında dönüp duruyordu. Üşüyen çıplak ayaklarını birbirine sürten Elif düşünceleri ile başbaşaydı.

Kafasına dökülen kimyasal ile saçlarını, kaşlarını ve sakallarını sonsuza dek kaybeden Yıldırım iyi birine benziyordu. Bütün gün Halil İbrahim'den fırsat buldukça kitap okuyup durmuştu. Ayrıca onunla salondaki kısa sohbetleri de iyi hissettirmişti. Yıldırım'ın kendini ve arkadaşlarını bir çeşit Robin Hood olarak tanımladığını hatırlayınca aklına Fikonun Yerindeki baskın geldi. Takma saç ve sakalları ile mekanı basmışlar ve hiç tereddüt etmeden insanları yaralayıp paralarını, uyuşturucu olduğunu düşündüğü iki torba dolu hapı almışlardı.

Fikonun Yeri denilen işyerinin nasıl bir yer olduğu konusunda hiç bir fikri yoktu ama duvardaki gizli bölmede iki torba dolusu uyuşturucu hap saklandığına göre kanunlara saygılı, helal kazanç peşinde olan bir işyeri olmadığı açıktı. Bu durumda Yıldırım haklı mı oluyordu? Yani bu çocuklar sadece kötülerden çalan ve fakirlere yardım eden insanlar mıydı? Ya da sadece kötülerden çalan, kendi hesaplarına çalışan çete gibi birşeyler miydi?

Bu çete fikri Elif'e pek olası görünmüyordu. Çete olsalardı bugün parasızlıktan eve hapis olmazlardı. Üstelik bu çocuklar hakikaten birbirleri ile arkadaş gibi görünüyorlardı ama yine de Fikonun Yerinde gördükleri onların tehlikeli olabileceğinin kanıtıydı.

Yıldırım ile ettiği muhabbetin ardından mutfağa geçmiş ve yemek hazırlamakla meşgul Ali ve Zeynep'e yardım etmişti. Bu sırada da Zeynep'in mutlaka Ali'ye aşık olduğuna kanaat getirmişti. Çünkü Ali ne zaman gülümseyerek kendisi ile konuşsa Zeynep'in kaşları çatılıyordu. Ayrıca doğrama tahtası üzerinde, elindeki bıçakla etleri küçük küçük doğrayan Ali' ye bakan Elif, bu esnada kendisine kızgın gözlerle bakan Zeynep'i de fark etmişti ve içinden 'Zeynep, Ali'nin elindeki bıçağı alıp sırtına saplamayı düşündüğümü bilse boş yere kıskandığını anlardı.' Demişti.

Fatma ve Hamit DEMİRDİ çiftinin yatağında oturmuş geçen günü düşünürken aklına öğlen uykuya daldığında gördüğü kâbusu geldi ve kaşları çatıldı. 'Kabus mu dedim ben? O rüyayı kabus değil düğün bayram rüyası olarak nitelendirmemem gerekirdi. Sonuçta babamın katilini rüyada olsa öldürmüş oluyordum.' Diye düşünmesine rağmen rüyanın o karanlık puslu aleminde Ali'nin kalbine bıçağı sapladığı anı hatırlayınca yüzünü ekşitti. Yüzünü ekşitmesinin nedeni Ali'yi sevmesi ya da acımasından değildi. Burada canını sıkan husus şahıslar değil bir insana zarar vermek, onun kanını akıtmaktı.

Ailesi ile geçirdiği mutlu günleri hatırladı. Birbirlerini ölesiye seven iki insanın biricik kızlarıydı ve çok mutluydular ama Ali denilen o katil çocuk bu mutluluğu ondan almıştı. Bu yüzden tereddüt etmemeli ve bir insana zarar vermek kendisi için ne kadar zor olsa da genç yaşta toprağa giren anne ve babasının intikamını en kısa zamanda almalıydı. Kafasını yukarı aşağı kararlı bir şekilde sallayan Elif:

"Evet, en kısa zamanda Ali'yi öldürmeliyim." Diye mırıldandı.

Bu akşam Ali ile evde yalnızdılar ve aynen rüyasında olduğu gibi karanlığın müttefikliğinde onu öldürebilirdi ama fil dişi saplı bıçağı, dün gece kendisine tecavüz etmek isteyen adamdan kaçarken elinden düşürmüştü. Ali'yi öldürecek bıçağın, babasını öldüren bıçağın o fil dişi saplı bıçağın aynısı olması gerekiyordu. O aşağılık katil, babasına çektirdiği acının aynısını tatmalıydı.

ŞEHRİN ÇOCUKLARI (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin