BÖLÜM 23

319 13 2
                                    

Ekim ayının soğuk gece rüzgarları, kışın ulakları gibi bu gece sokaklarda yürüyen insanlara mevsim değişikliğini müjdeliyordu. Minibüsten indiklerinden bu yana neredeyse on dakikadır yürüyorlardı. Elif, uzun diktörgen yapılar ve bu yapılar üzerindeki 'Rıfat Demir Döküm Atölyesi, Rıza Oto Tamir Tadilat, Ekber Gaz Emilsiyon Ölçüm...' Gibi ifadelerden sanayi mahallesine benzer bir yerde olduklarını tahmin etti.

Etraf karanlık ve ıssızdı. Bu tekinsizlik, sabah teneffüste duyduğu Horozcu Nusret'in yerine hangi amaçla gittiklerini sorgulamasına neden oldu. Horoz dövüşteren, bahis üzerine bir yer olduğunu düşünmüştü ama şehrin bu kadar dışında, terk edilmiş gibi görünün bu sanayi şehrinde aklına bir sürü başka ihtimal de geliyordu.

Bu ıssız yer soygun için oldukça uygun görünüyordu. Ya da kaçırılıp fidye için rehin alınan bir adam bu yapılardan birinde rahatlıkla saklanabilirdi ama daha iki gündür tanıdıkları bir kıza, böyle önemli bir sırrı ifşa etmeleri abes olurdu. Ya da uyuşturucu tedarik edeceklerdi. Acaba kendisine tecavüz edip, öldürüp gömmeyi falan mı planlıyorlardı? Omuz silkti. Yıldırım ve Halil İbrahim'in kendine öyle bir iğrençliği asla yapmazlardı ama Ali hakkında bir tahminde bulunamıyordu. Öyle bir insana benzemiyordu ama babası gibi bir adamı öldüren insandan herşey beklenirdi:

"Çocuklar bu Horozcu Nusret'in yerinde ne yapacağız?" Alaycı bir şekilde güldü Zeynep:

"Hanımefendi galiba şimdiden korkmaya başladı." Halil İbrahim:

"Merak etme Elif, ortalık ıssız falan ama biz varken hiç kimse sana hiç birşey yapamaz."

"Yok ondan değil..." Diyen Elif sustu. Ali:

"Tedirgin olamana gerek yok Elif. Sadece Zeynep'i izlemek ve para kazanmak için oraya gidiyoruz." Şaşıran Elif:

"Zeynep tiyatro sahnesine falan mı çıkacak?" Zeynep dahil hepsi birden güldüler. Yıldırım:

"Eh, sahneye çıkacağı doğru diyelim." Zeynep:

"İşte geldik. Hanımefendinin merakı birazdan geçecek." Mavi renkli, paslanmış demir iki kapının önünde durmuşlardı. Kapıların üstünde, bir ucu yerinden çıktığı için yamuk duran 'Akcan Tekstil Atölyesi' yazılı bir tabela vardı ve tabelanın üstünde, çatının hemen altında duran camlar karanlıktı. Elif içeride kimsenin olmadığını düşündü:

"Erken geldik galiba baksanıza kimse yok." Yıldırım:

"Emin olmak için biz yine de kapıyı bir çalalım." Dedi. Tık tık tık birkaç saniye duraksadı ve tık tık. Elif kapı çalma şeklinin rastgele olmadığını düşündü. İşaret parmağını paslı kapıya uzattı:

"Bu şifre gibi bir şey mi?" Halil İbrahim:

"Aynen Elif valla çok zekisin."

"Peki neden?"

"Hem gereksiz kişileri hem de polisi uzak tutmak için."

"Polis mi?" Gözlerini deviren Yıldırım:

"Halo kardeşim, Elif'i korkutuyorsun."

"La bebe ne yani yalan mı söyleseydim?" Halil İbrahim öfkelenmiş gibi görünüyordu. Birkaç gün önce olsaydı Elif bu durumu garip bulur ve biraz ürkerdi ama şimdi Halil İbrahim'in genelde hep sinirli olduğunu ve arkadaşlarına zarar falan vermediğini de bildiği için bu durumu doğal karşılıyordu:

"Korkmadım ama merak ettim." Halo:

"Bak duydun kızı korkmamış işte." Gülümseyen Yıldırım:

"Kız senin gibi hayvan değil. Senin kendini kötü hissetmemen için öyle söylüyor." Halil İbrahim'in kaşları çatıldı ama demir kapıdan ses geldiği için bakışlar kapıya döndü. Aralanan kapıda, üzerinde siyah atlet, altında siyah eşofman altı olan iri yarı bir adam göründü. Karşısındaki yüzlere baktı ve Elif'i görünce duraksadı:

ŞEHRİN ÇOCUKLARI (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin