BÖLÜM 39

280 10 0
                                    

Emin Sokağın, Züleyha Sokağını dik bir açı ile kestiği karanlık alanda Üvey Baba Halil, iki burun deliğinden dudağına doğru akmış kuruyan kanlar, patlamış dudağı ve mor gözü ile sırıtarak kendisine bakıyordu:

"O piçin evine gideceğini biliyordum."

"Rahat bırak beni pis sapık!"

"O üç çocuğa kendini yaptırmıyor musun? Ne olacak sanki bir defada cici baban yapsa, Hı! Ne olur?" Gözleri kısılan Zeynep:

"Sen ne aşağılık bir adammışsın ya! Dayak yemek istemiyorsan bas git!" Üvey Baba Halil'in eli beline gitti ve kemeri ile göbeği arasına sıkıştırdığı Smit Watson silahı çıkartıp Zeynep'e doğrulttu:

"Bu defa elimden kurtulamayacaksın." Zeynep, ayın gümüşi ışığı silahın gri metali üstünde yansıdığı anda sol tarafındaki, inşaat halindeki binaya koşturdu ve girişindeki karanlığın içinde kayboldu. Üvey baba Halil:

"Aptal kız nereye kaçtığını sanıyorsun!" Diye bağırdı. Silahını, görünmez bir insana vurur gibi havada savururken "Hıh. Lanet kız!" Diye öfkeyle mırıldandı ve inşaatın girişe doğru koşmaya başladı.

Bir ay önce Mütahit Ferhat Beyin iflasını açıkladığı için şuanda inşaatına ara verilen, bir buçuk sene boyunca bir kaç mütehitçe el değiştirdikten sonra aradan geçen üç yılın ardından ancak tamamlanıp, Konak ismini alacak inşaat halindeki 4 katlı binaya giren Zeynep, ay ışığının pencereden basamaklarına vurduğu merdivene yöneldi ve ikişer ikişer atlayarak, hiç durmadan 4. Kata kadar çıktı ama basamaklar burada sin buldu:

"Allah kahretsin!" Diye duvarları olmayan alana bağırdı. Ellerini beline koydu ve dudağını ısırırken etrafına bakındı. Üst üste yığılı piriketler, çimento torbaları, duvara dayalı iki kürek, yarım kalmış bir duvar, asansör boşluğunu gördü. Saklanacak hiç bir yer yoktu.

Merdivenin basamaklarına Tap Tap vuran ayak seslerini arkasında duydu. Omzu üzerinden bakınca üvey babası Halil'in 4. Kata çıkan basamaklardan yukarı çıktığını gördü ve koşmaya başladı ama gidecek bir yer yoktu.

4.katın kenarına kadar geldi ve 3 sene sonra Terzi Murat DİLLİ'nin yemek masasını koyacağı duvarın olacağı yerde durdu. Aşağıda küçük kum birikintisini, el arabasını ve yukarı malzeme çıkarmak için kullanılan çıkrık benzeri düzeneği gördü; Çok yüksekti ve başı dönüyordu. Arkasına dönünce son basamağı da çıkan üvey babasını gördü. Bir elini duvara dayayan, diğeri ile Zeynep'e doğrulttuğu Smit Watson silahı tutan adam:

"Ben... sana... demedim mi... kaçacak... yer yok diye?" Soluk soluğa kalmıştı. Zeynep, bir eliyle arkasındaki boşluğu işaret ederek:

"Yaklaşma yoksa kendimi aşağı atarım." Adam kahkaha attı:

"Sen bilirsin güzelim? Bunalıma girdi intihar etti. İkna edemedim derim."

"Pislik!" Silahını vurgulamak ister gibi biraz daha havaya kaldırdı:

"Soyun. Sonrada şuraya, kartonların üstüne uzan." Dedi ve cebinden turuncu renkli çamaşır ipini çıkardı. Zeynep:

"Orospu çocuğu!" Diye bağırdı. Kahkaha atan adam:

"Merak etme, biraz sonra tüm stresini alacağım. İyi ki yaptın cici babacım. Bir daha diye yalvaracaksın." Zeynep tükürdü ama üvey babasına yetişmedi. Omzu üzerinden arkasına bakıp yutkundu; Çok yüksekti ama atlamaktan başka çaresi yoktu. Silahı adamın elinden almak için hamle yaparsa, aradaki mesafe çok fazla olduğu için vurulma ihtimali çok yüksekti. Eğer vurulursa tek kaçış yolu olan intiharı da elinden kaybetmiş olurdu ve bu şehvetten gözü dönmüş adam, yaralı olmasına aldırmadan ona tecavüz ederdi. Buna izin veremezdi.

ŞEHRİN ÇOCUKLARI (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin