BÖLÜM 45

288 12 0
                                    

Mehmet Akif Lisesinde her ilk teneffüs saatinde olduğu gibi kantin yine kalabalıktı. Kantinin önünde uzayıp giden kuyrukta bekleyen öğrenciler, sabırsızlığın telkiniyle sıranın neden daha hızlı ilerlemediğini anlamaya çalışıyor; Bazı uyanıklar hal hatır sorma bahanesi ile ön sıradan tanıdık bir yüze yaklaşıp tost ayran parası sıkıştırıyordu.

Kantinci Hilmi tost ile ayranları tepeleme dizdiği tahta masadan alıp sırası gelene verirken, kardeşi Halil de tost makinasının başında yeni tostlar basıyor bir yandan da kantini dikizliyordu. Esmer tenli Hatice ile kazan dairesinde geçirdiği on dakikayı unutamamış, her gece rüyalarında o anları tekrar tekrar yaşamıştı.

Şimdi olduğu gibi o anlar her aklına gelmesinde yanakları soğuk rüzgara maruz kalmış gibi kızarırdı. İzinli olduğu bu günde Abisine yardım bahanesi ile okula Hatice ile yine bir kazan dairesi macerası yaşama umudu ile gelmişti. Halil 'Şu kız bir gelseydi.' Diye düşünürken Kantinci Hilmi 'Hergele galiba adam olacak. Baksana çok çalıştığı için sıcak basmış yanakları kızarmış aslan kardeşimin.' Diye düşünüyordu.

Kantin sırasının en arkasında bekleyen ve açlığı tavan yapan Engin, yeni aldığı sıcak tostu ısırıp yürüyerek uzaklaşan bir çocuğa imrenerek bakarken 'Ulan ne şanlı herif tostu almış yiyor.' Diye düşünüyor ve canı sıkılıyordu. Zaten gece hafta Pınar'da kendisini terk etmişti. 'Terk etmesi çok önemli değil, bana kız mı yok sanki ama şu kızı bir öpemeden, elleyemeden terk edilmek insan koyuyor.' Diye düşünürken Elinde iki tost ile yanından geçen Elif'i, elindeki tostları görünce ağzını şapırtattı.

Elindeki iki tostla plastik masalardan birine oturan Elif, tostun ikisini de uzattı:

"Al." Tostları alan kızıl saçlı Furkan:

"Birini sucuklu diğerini kaşarlı aldın değil mi?" 'Kör müsün?' Diye cevap verecekti ama kendisini tuttu:

"Evet."

"Güzel." Diyen Furkan bir sucukludan bir kaşarlıdan ısırık aldı. İçinden 'Zıkkım olsun.' Diyen Elif dışından:

"Afiyet olsun." Dedi. Bugün sabah Mehmet Akif Lisesi Müdürü Hüsnü Hoca, kış geldiği için ihtiyaç sahibi birkaç öğrenciye palto alınacağından herkesten ikişer lira para toplanacağını duyurmuştu. Bu vesile ile geçen defa bozuk olmadığı için Elif'in fayans için toplanan üç lirasını kendi cebinden veren Furkan tost sözünü ona hatırlatmıştı. Üç lirayı çıkarıp hemen o anda Furkan'a verebilirdi ama Elif onun babası hakkında neler bildiğini öğrenmek istiyordu. Furkan:

"Biliyor musun Elif, taş gibi bir vücudun var. Göğüslerin falan kafam kadar valla." Elif gözleri kocaman açılmış ona baktı. Bu bakışı gören Furkan:

"Konuşmam biraz garibine gitti galiba, sapık falan olduğumu düşünmeni istemem. 21. Yüzyıl da yaşıyoruz. Avrupada falan kızlar, erkekler neler koşuyorlar ühü bir duysan, benim konuştuğum hiç yani. Şuran leke olmuş." Uzandı ve Elif'in sağ göğsü üzerine vurdu. Elif gözlerini devirdi ve sandalyesini biraz uzaklaştırdı.

Kantinin bir ucunda beyaz plastik masanın etrafında oturan beş altı kişilik kızlı erkekli bir grup kıkırdayıp duruyordu. Saçının önü ve arkası jole ile kaldırılmış, yanları jole ile yapıştırılmış gibi duran Faik, işaret parmağını hastane duvarındaki bir hemşire gibi dudağı üstünde tutarken kıkırdayarak, diğer raptiyeleri plastik sandalyeye yerleşirtiriyordu:

ŞEHRİN ÇOCUKLARI (TAMAMLANDI)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin