0.1

24.6K 1.7K 449
                                    

Gün doğarken Hakkari sınırından geçtiğimde elimi saçlarımın arasına atarak derin bir nefes almıştım. Sonunda gelmiştim görev yapacağım yerlere.

Kendimi bildim bileli sıcakkanlı birisiydim fakat insanlar benden fazla hazzetmiyorlardı. Nedenini tabii ki tahmin edebiliyordum ve bu yüzden hayalimdeki mesleğe atandıktan sonra sürekli görev yerimi değiştirmeye çalışıp nereden istek gelse anında kabul etmiştim.

Kendimden asla utanmıyordum ama hayalimdeki meslekle benliğim bir noktada çatışıyordu.

Homoseksüel olmaktan mutluydum. Sanılanın aksine her gördüğüm erkeğe kaldırmıyordum ama buralarda o tarz şeylerin affı olmayacağı için mecburen yönelimimi kendime saklıyor sadece görevlerime odaklanıyordum.

Vatanıma duyduğum sevgiden kaynaklı sevgiliye ihtiyaç duymazken zaten görevlerden de buna vaktim olmuyordu.

Arabamı askeriyenin girişine yaklaştırmamla nöbetçiler tarafından durdurulduğumda anında kimliğimi çıkartarak onlara göstermiş ve karşımda hazır ola geçmelerini izlemiştim. Onların araç aramasından geçtikten sonra arabamı park yerine çektiğimde gözlerim bahçede gezinmiş ve antrenman yapan askerlerde durmuştu.

Hepsi tertemiz çocuklardı. Arkalarında kim bilir kaç gözü yaşlı insan vardı.

Bir an benim bekleyecek kimsem olmadığını hatırlamamla yüzümde buruk bir gülümseme olduğunda daha fazla orada durmayı bırakıp arabamdan inmiştim. Bagajı açarak büyük sırt çantamı da sırtıma taktığımda ellerim kısa esmer saçlarımın arasından geçmiş ardından da yolda buru buruş olmuş siyah tişörtümü düzeltmiştim.

Altımdaki pantolonumun rahat olmasından kaynaklı kasmadan binadan içeriye girdiğimde ilk gideceğim yer binbaşının odası olduğu için gördüğüm ilk askeri durdurmuştum.

"Buyurun?"

Asker karşımda kim olduğumu anlamak ister gibi bakınca kimliğimi ona da gösterdiğimde anında selama durmasıyla rahat komutunu vermiştim.

"Musa binbaşının odası nerede?"

Sorumla hızla üst katı işaret edip yerini tarif eden askere kafamı sallayarak ilerlemeye başladığımda yorgunluğu hissetsem de dik durmaya çalışıyordum.

Neyse ki dağlardan alışkındım da vücuduma yüklenebiliyordum.

Sonunda kapısında ismi yazan odaya geldiğimde üzerimi son bir kez düzeltip kapıyı çaldığımda içerden tok bir ses girmemi emretmişti.

İçeriye girmemle zaten odada olan dörtlü ve binbaşı bana dönerken gözlerimi sadece binbaşıya odaklayıp tekmil vermiştim.

"Üsteğmen Cihan Sağkan, Manisa! Emret komutanım."

Binbaşı beni süzdükten sonra gülümseyip rahat komutunu verdiğinde gözlerim odadaki diğer askerlere kaymıştı. Hepsi kendinden emin bir şekilde bana bakarken bakışlarından hiçbir duyguyu seçemiyordum.

Sadece birisi vardı ki çok dikkatli bakıyordu... Mavi gözleri ve yanık teni onu ön plana çıkartırken bunların yanında iri bedeni ve oturmasına rağmen uzun olduğu belli olan boyuna karşın bakışlarının sertliği gözlerimi çekmeme neden olmuştu.

"Hoş geldin Cihan. Biraz dinlendikten sonra timdekilerle işleyişler hakkında bilgi alırsın. Şimdilik çıkabilirsiniz."

Musa binbaşının sözleriyle namını sürekli duyduğum Ateş timine baktığımda hepimiz fazlasıyla ciddiydik. Toplu bir selamın ardından odadan çıktığımızda gözlerim –benim tabirimle- turuncu genlere sahip çilli çocukta durmuştu.

"Teğmen Timuçin Berkır, Ordu. Emret komutanım."

Selamına karşılık vermemle bu sefer solunda duran esmer kahverengi gözlü çocuk devraldığında dikkatle isimlerini söylemelerini bekliyordum.

"Teğmen Vural Keskin, Aydın. Emret komutanım."

Selamlaşmamız sürerken bu sefer söz onun da yanında duran Sarışına geldiğinde suratında küçük bir morluk olduğunu görmüştüm. Anlaşılan yakın zamanda bir kavgadan çıkmıştı.

"Üsteğmen Yaşar Tekin, Çanakkale."

Diğerlerinin aksine elini uzatmasıyla kafamı sallayıp elini tuttuğumda aynı rütbede olduğumuz için bunu tercih ettiğini düşünmüştüm.

"Yüzbaşı Göktuğ Yakar, Şırnak."

Bu sefer elime uzanan diğer elle gerildiğimde bunun tamamen dışa yansıtılan enerjiden kaynaklı olduğunu biliyordum.

Adam buram buram güç yayarken elimi eline bırakıp sert bir şekilde selamlaşmış ve arından fazla oyalanmadan birbirimizden ayrılmıştık.

"Yorgun olmalısınız. Siz bir süre dinlenin. Zaten Musa binbaşı ilk gün size kafa izni verdi."

Timuçin'in konuşmasıyla kafamı salladığımda hepsinde teker teker gözlerimi gezdirmiştim. Beni timlerine biraz zor kabul edecek gibilerdi.

"Yatakhanenin yolunu gösterir misin?"

Başından beri daha sıcak davranan Timuçin'e bakmamla tebessüm edip yolu gösterdiğinde son kez arkamda kalacak olan timime selam verip derin bir nefes almıştım.

Eh, pek de beklediğim bir sıcaklık değildi ama alışkındım.

***

26.06.2021

Göz Gez Arpacık (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin