Sırtımızdaki yüklerle yürümeye devam ettiğimizde gece olmak üzereydi.Bir haftadır dağdaydık ve küçük çatışmalar hariç bir durum gözlenmemişti. Amacımız elimizdeki cephaneler bitene kadar burada durup, olabildiğince çok teröristi etkisiz hale getirmekti.
"Vural, hayatım bir su uzatsana bana be."
Timuçin önünde ilerleyen Vural'a seslendiği anda Vural durup ona suyundan verdiğinde Timuçin sevgiyle gülümsenimişti.
"Saol ciğerim." diyerek sudan birkaç yudum içtiğinde kendi suyunu gün içinde bitirdiği için karşılaşacağımız -düşük ihtimaldi- kaynağa kadar bizlerin suları ile idare edecekti.
Bastığımız yerlerdeki taşlar ve kumlar dışında arada muhabbet seslerimiz duyulurken yakında bir yerde durup dinlenmeye karar vermiştik.
Zaten karanlıkta etrafımızı çok zor görüyorduk.
Tam düşündüğüm gibi birkaç dakikanın ardından Göktuğ burada kalmamız ve sabahlamamız için emir verdiğinde hepimiz belli aralıklarla yerleşmiş ve direkt olarak çantalardaki konserve yemeklere saldırmıştık.
Dengeli ve uzun süreli burada kalmak için sabah, ikindi ve gece birer konserve yiyip öyle devam ediyorduk. Timuçin'in vücudu suya dayanıksız olduğu için -bir günde letrelerce su içiyordu- kendi yedek sularını bile hızla tüketmişti.
Yine de sorun yoktu. Diyorum ya, bizler tek beden gibiydik burada.
Konservemi hızla bitirip nöbet tutmayacağım için yatağımı hazırladığımda direkt uyku pozisyonuma geçmiştim. Tüm gün fazla yürüdüğümüz için yorgunken şu an tek isteğim uykuydu.
Kafamı koymuşken yan tarafımda duran Göktuğ ile karşı karşıya geldiğimde o da konservesinden son lokmasını alıp arkasına yaslanarak bana bakmıştı.
"Uyuyun. Gece ben nöbet tutacağım."
Bize karşı konuşsa da gözleri bendeyken onu onaylayan mırıltılar çıkartıp yatmıştık.
*
Neredeyse bir aydır dağdaydık. Cephanemiz bitmek üzereydi. Neyse ki bir yerde su kaynağı bulmuştuk da mataralarımızı doldurabilmiştik.
En son girdiğimiz çatışmada neredeyse vurulacak olmam dışında bir sorun yoktu. Bir de bu konu yüzünden Göktuğ'dan azar işitmiştim.
Vay efendim neden güvenli pozisyonumu bozup kaçmaya giden teröristi takip ediyormuşum?
Hatırlamamla bile gözlerimi devirdiğimde yan taraftan omzuma sıkı bir yumruk yemiştim.
"Hey!"
Bir anda dönmemle Göktuğ ile karşılaştığımda dolgun ama artık çatlamış dudaklarını aralamıştı.
"Komutanına göz deviremezsin." sözleri benim için şaşkınlığa neden olurken bu tepkilerime karşı sadece tebessüm etmişti.
"Mikro ifadeler ve söylenmelerin Cihan."
Yaşar'ın diğer yanımdan konuşmasıyla kendime sövdüğümde bir anda önümüze dülen roketle birlikte hemen mevzilenmiştik.
"Timuçin roket kimdeyse bul ve hemen indir!"
Göktuğ ciddi bir şekikde emrini verdiğinde bizler de atışlarımıza başlamıştık. Diğerlerine göre daha bir grupla çatıştığımız her hallerinden belliydi.
Şarjör değiştirmek için saklandığım bir sırada Göktuğ'a doğru yöneltilmiş silahı gördüğümde düşünmek için zamanım yoktu.
Mermim de olmadığı için ani bir atakla ona doğru atılıp ikimizi de rastgele korunaklı bir yere devirdiğimde üzerimde hissettiğim yüz kiloluk devle nefesim kesilmişti.
Bir an birbirimize baktığımız dönemde gözlerini bu kadar yakından görmek etkilerken alt tarafta ona doğru meyillenen aletimi çok geç fark etmiştim ama duruşa göre Göktuğ çoktan farkındaydı.
Gözlerim iri iri açılırken onu ittiğimde çatışmada olmamızdan kaynaklı hemen kendine gelmiş ve benden ayrılmıştı ama attığı o son bakışla her şeyin bu kadarla bitmeyeceği çok belliydi.
Göktuğ'un ardındaki adamı yerde görmemle bizimkilerden birinin onu indirdiğini anlarken hızla şarjörümü değiştirip çatışmaya geri dönmüştüm.
*
Son çatışmamızla birlikte mühimmatımız bittiği için karargahla iletişime geçip geri dönmek istediğimizi belirtmiş ve bir saat sonra gelen helikopterle askeriyeye dönmüştük.
Göktuğ'un albayın odasına gidip rapor vermesinin ardından bir haftalık izin kaptığımızda aslında çok da mutlu değildik.
Evet, görevler zor geçiyordu ama dağlarda olmayı seviyorduk.
Herkes odasına dağılıyorken en son gördüğüm Timuçin'in Vural ve Yaşar'a sataşmaları olurken odaya girip duşa almak için banyoya girmiştim.
Bir aydır doğru düzgün su görmediğimiz için kötü kokuyordum. Hepimizin durumu aynı olsa da görevlerde en sevmediğim konu buydu.
Hızlı ve dtietaylı bir duşun ardından anca kendime gelebildiğimde yaptığım hatayı yeni fark ediyordum.
Göktuğ'a yükselmiştim ve Göktuğ bunu fark etmişti.
Tam bir aptaldım.
Aylardır kimseyle birlikte olmadığım için o an en ufak bir etkilenmeyle dikelmem tamamen aptallıktı.
Şimdi Göktuğ'a karşı ne diyeceğimi bile bilmiyordum. Çünkü farkındaydım ki bunun muhabbetini açacaktı.
Daha fazla düşünmemeye karar vererek banyoda çıktığımda yatağında uzanan Göktuğ ile karşılaşmıştım.
"Banyoda işim bitti, girebilirsin."
Sözlerim onun kalkmasına neden olurken gözleriyle vücudumu süzmüştü.
"Görevde hissettiğim o şeye bir anlam yüklememeye çalışacağım. İyi uykular."
Beklediğimin aksine bu sözleri söyleyip banyoya giren Göktuğ'un ardından bakakaldığımda bunun benim için daha mı iyi yoksa daha mı kötü olduğunu bilemiyordum.
İyiydi çünkü zorlamıyordu. Kötüydü çünkü hiç de ondan beklenen bir tepki değildi. Üstelik bakışları... Garipti.
Uyumalıydım. Uyumalı ve düzgünce düşünecek hatta belki de umursamayacak bir enerjiye sahip olmalıydım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Göz Gez Arpacık (bxb)
Teen Fiction--TAMAMLANDI-- Göktuğ timine çok bağlı bir yüzbaşıydı, Cihan ise time yeni katılan bir üsteğmen. Eşcinsel konulu bir hikayedir, bunu bilerek başlamınızı isterim. Homofobikler ve aşağılayıcı yorum yapanlar engellenecektir. +18 içerikler, smut ve şid...