Merak.
İnsanlık tarihinin varoluşundan beridir etki tepkisi hiç bitmeyen sonsuzluk denizine uzanan bir kavram.
Kimi zaman en derin sırların toprak altından çıkıp gün ışığıyla buluşmasına vesile olmuş kimi zaman ise yüz binlerce mucidin gözlerinde parlayarak çeşitli gelişmelere vesile olmuş...Kimi zaman ise yalnızca bela olmuş bir duygunun zapt edilemeyişi ve zincire vurulamayışı idi.
Duhan girmemesi gereken odanın kapı kulpunu aralarken yutkundu. Duraksayıp ayak seslerini dinlemeye çalıştı Çağatay'ın. Ancak hala tatlı bir uykuda yastık kırlentini sarmalar halde koltukta uyuyor olmalıydı. Ne ses vardı ne bir tıkırtı.
Duhan aralamaması gereken o odanın merak dolu kapısını araladı.İşkence aletleri?
Kim bilir belki para dolu bir kasa.
Mücevher dolu bir oda,antika eşyalar...
Belki de hurda dolu eşyalar!Ama yalnızca mavi renkli bir odaydı.
Duvarları gök mavi renge boyanmış,yüksek tavanlı lakin küçük daracık bir odaydı.
Hatta bir yatak bile sığmayacak kadar dardı şayet dolapları kaldırılmazsa...Bu nedenle denizi gören evin en yüksekteki çatı katı penceresinin hemen yanındaki tahta divanın üzerinde pencere dibinde güzel bir yatak kurulmuştu.
Soluna dönen bir insanın uykudan gözlerini açtığında maviliğe ve boğazın inci gibi dizilen köprüsüne doyabileceği bir yatak.
Tahta divan yatak hemen pencere dibine kurulu duruyordu. Beyaz-gri ve mavi renkli bir nevresim takımı geçirilmiş halde.Duhan etrafa korkuyla baktı.
Tamamen sıradan beyaz mobilyalarla döşeli,oyuncak gemi koleksiyonu sergilenen ve çerçevelerle duvarları süslenmiş maviliği izledi.
Bu küçük ve şirin odanın sahibine dair bir bulgu edinebilmek için.
Fakat tavan arasındaki sessizliğe bürülmüş bir anı deniziydi.
En az tavan arası kadar sessiz bir sırra hakimdi oda.Duhan dudaklarını dişleyerek istiridye ve midye kabuğu ile süslenmiş el yapımı çerçeveye bakındı.
Çağatay mıydı bu?
O zamanlar teni su berraklığında yüzü ise aydınlıkta bir gülüşle parlayan kişi miydi?Dizinde oturan oğlan çocuğuna bakındı Duhan.
Çok olsa beş yaşlarındaki sarışın iri üzüm gözlü koca yanaklı bir oğlandı.
Tıpkı ağabeyine benziyordu hele ki alttan alttan bakışları ve muzip sırıtışı ile birlikte.Duhan avuçlarındaki istiridye kabuklu çerçeveye sıcak bir tebessümle bakarken onu yerine bıraktı aceleye.
Gök mavi ile okyanus mavisini odasına hapseden bu oğlan çocuğu kesinlikle şimdi yirmilerinin başında bir delikanlı olmalıydı.
Duhan'dan belki biraz daha büyük ya da hemen hemen yaşıt.Çağatay ailesinden sağ kalan tek kişinin kendisi haricindeki erkek kardeşi olduğundan bahsetmişti. Berkan olamazdı değil mi? Berkan'a pek benzemiyordu. Hokka burunlu ve sarışın bir oğlan çocuğunun bu kadar esmerleşmesine ya da karakteristik burun ve çene hattına sahip olmasına imkan yoktu Berkan gibi.
Neredeydi acaba şimdi.Duhan odaya bakarken gözlerini irice açıp aceleyle geri çıktı odadan.
Neden görmesini istememişti ki Çağatay?
Küs müydü kucağında oturttuğu Kayıp Balık Nemo deniz şortu giymiş sarı oğlanla?
Duhan merakla geldiği yolu aceleyle geri dönmek üzere sessizce ilerledi.Hedefi ise...
Çağatay'ın eski odası değildi.
Salona uzanmak istiyordu Çağatay'ı görebilecek manzaraya sahip bir kanepeye.
Tahta merdivenleri yavaşça adımladı gıcırtılı sesinin evde yankılanmaması için.
Ağır adımlarla Topkapı Sarayı misali döşenen salona ilerledi.Bıraktığı gibi huzurla uyuyordu Çaki.
Olağan zamanın aksine uykuda mutlu gibi duruyordu.
Kaşları çatık değildi,dudakları huzurla kıvrılmıştı misal.
Duhan dudaklarını emip gözlerini yumdu onun çaprazındaki kanepeye uzanmadan hemen önce.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dehliz
Romance"Beni Maraş dondurmacısının sütlü dondurmayı dövüşü gibi dövmeni istiyorum." "Beni bir apaçinin manitasının ismini ağaçlara kazırcasına kazımanı istiyorum." "Beni Nusret'in bonfile dövüşü gibi dövmeni istiyorum yakışıklı." "Sen kalem ol ben de kağ...