Klasik bir cumartesi gecesini birlikte geçirdiklerinde havada aralık ayının kendine has soğuk kokusu asılıydı. Hani içerideki kişinin fark edemeyeceği türden. Lakin dışarıdan gelen birinin kokusuna sinmiş bir soğuk kokusuydu ve içeri girdiği anda diğer herkesin hissetmesine neden olan.
Cumartesi günleri stüdyo daha da aktif hale geliyordu. Genelde cumartesi gezmelerine çıkan insanlar ki özellikle de buraları mesken tutmuş olan gençler bunu seviyordu. Yol üzerinde "waffle"yemeye karar vermişler gibi ansızın "Neden piercing yaptırmıyorum?"diye düşünüyor olmalıydılar. Birayla çakırkeyf ve hafif alkol kokulu halde stüdyoya adımladıklarında düşünmeden vücutlarına bir şeyler çizdiren ya da deldiren insan topluluğu üzerine tez yazılırdı.
Çağatay ise elinde soğuk bir birayla köşede otururken bugün dövme yapamayacağını söyleyerek ya randevu almalarını söylüyordu ya da Berkan'a iteliyordu. Bu süreçte kendini ufak ufak geliştiren Duhan ise sanırım artık minimal dövmelerle ilgilenebilecek kıvama gelmişti. Zaten el alışkanlığı ve teknik bilmek yeterliydi. Berkan'ın ya da Çağatay'ın eline baka baka ufak ufak gölgelendirmeleri ya da ışıklandırmayı öğrenmişti.
"Klişe dövmeler üstadı."diye sırıttı Çağatay oğlanın kestane rengi kumrallarını dağıtırken.
"Minimal diyeceksin."dedi mürekkepli iğneyi uzatıp 'dızz' sesi çıkaran Duhan alayla.
"Dövmeye özeniyorum ama karasızım. Herkes yaptırıyor benim neyim eksikçi tayfanın dövmeleri işte."dedi Çağatay alayla. "Kelebek,alıntı özlü söz,sonsuzluk işareti,kanayan gül,kuş, kafes.."
"Hı ondan canım."dedi Duhan göz devirip. "İleride dövme tasarımcısı olursam görürsün. Senin mezara sakladığın ve bana göstermediğin çizimlerinden hani. Daha iyisi." duraksadı ve devam etti. "Hatta çok daha iyi!"
"Aynen. Namık Kemal."diye sırıttı Çağatay ve biradan bir yudum daha aldı.
"Laf sokacak enerjin varsa neden erteliyorsun randevu isteyenleri?"diye yanıtladı eldivenleri çıkarıp ellerini ıslak mendille silen Duhan.
"Biraz.."dedi Çağatay dudaklarını ıslatıp. "Yorgun hissediyorum."
Duhan ufaktı. Tefekti. Normal anlarda Çağatay'ın yalnız göğüs hizasına geliyor ve şarkı niyetine kalp atışlarını dinliyordu çoğu zaman. Uzun yolda en sevdiğin şarkı çalarken yolculuk etmek kadar güzel..
Parmak uçlarında yükselip Çağatay'ın yanaklarına uzattı dudaklarını ve biraz daha yükselip alnına doğru kondurdu dudaklarını.
"Yanıyorsun..."diye mırıldandı Duhan telaşla.
"Sana mı?"dedi Çağatay çapkın bir gülüşle. Ama teni cayır cayır yanarken pek mümkün değildi..
"Hastaneye gidelim."dedi Duhan sinirle Çağatay'ın elindeki buz gibi birayı zorla alırken. "Boğazlarını perte çıkaracaksın?"
"Ben geçen seninkileri nasıl çıkardım ama..."
"Çağatay."diye homurdandı Duhan sinirle.
İçeri gelen müşterilerle birlikte Berkan hala arka stüdyoda göbek deldiği için Duhan ilgilendi. Zira Çağatay zar zor ayakta duracak mecal buluyordu kendini. Duhan'a laf yetiştirmeye bile enerjisi kalmamış gibiydi.
"Merhaba."dedi uzun boylu okyanus renginde gözleri olan kumral bir oğlan omzundaki monta damlayan suları silkerken. "Randevumuz vardı."
Duhan oğlanın okyanuslarına bakınırken gözlerini kırpıştırdı. Hayatında buz denizi renginde ama aynı zamanda irisleri okyanusun rengine çalan ender göz görmüştü. Ama bu kadar iri ve uzun kirpikli olanına kolay kolay denk gelmezdi insan.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dehliz
Romance"Beni Maraş dondurmacısının sütlü dondurmayı dövüşü gibi dövmeni istiyorum." "Beni bir apaçinin manitasının ismini ağaçlara kazırcasına kazımanı istiyorum." "Beni Nusret'in bonfile dövüşü gibi dövmeni istiyorum yakışıklı." "Sen kalem ol ben de kağ...