Ölüm Meleği ve Cennet Serabı

4.4K 396 174
                                    

Medya: ...

"Bak."dedi Berkan sürücü koltuğundan arkaya uzanırken. Elinde tuttuğu tatlıyı uzattı Duhan'a.

"İstemiyorum."diye mırıldandı Duhan.
Eskiden avaz avaz isyan dolu bastıralamaz sesi ancak bir karınca adımı gibiydi.

Güvendiği dağların maket kartonlardan yapılma olduğunu sindiremiyordu hala.
Gece eve geldiğinde yarı baygın şuursuz halde duvarları izlemiş,Berkan'ın ona pansuman yapmasına müsade etmişti.

İdrak yeteneğini kaybetmeye meyilliydi fakat hakikatın su götürmez olduğunu kabullenemiyordu.
Kafasındaki tüm parçaları birleştirdiğinde olabilme ihtimali yüksek olan bu korkunç gerçeği ise sindiremiyordu.

Çağatay'ın yalan söylüyor olma ihtimalini elbette ıskalayamazdı.
Ama eve girer girmez Çağatay onun telefonunu ona geri vermiş,isterse istediği kişinin yanına götürebileceğine dair yardım teklifi sunmuştu.

Diller yalan söylerdi. Çoğu zaman gözler söylerdi.
Sevdalı sanılan bakışın aksine kin ve intikamla parçalanacak bir ruh yer alabilirdi.
Nefret ve kin zannettiğin bakışta ise bir damlacık sevginin yansımasına tutunabilecek kadar aciz ve yoksun olabilirdin.

Duhan,o an anladı hakikati.
Televizyonu apar topar kapatıp eve geri soktuklarında değişen yüz ifadelerini.
Biraz gevezelikle bilinen Berkan'ın ağzını bıçak açmadan Duhan'a sataşmadan bahçede sessiz gecede oturuşunu.
Ve Çağatay'ın dakika başı hakaretlerini sunmayışı...

Haber sitelerini görmemek için telefonun mobil verisini kapattı Duhan.
Böylesi daha steril,daha huzurluydu.
Halının altına süpürüp geçilen toz bulutları gözden ıraksa gönle de sıçramazdı böylece.

Arka koltukta yanına oturmayı tercih etmiş Çağatay'a bakındı.
Günah keçisi ilan edemeyeceği kadar olaylarla ilgisizdi.
Hatta kaderin cilvesi ya da hayatın minik bir jestiydi.
O gün dayaktan bayılmasına neden olmasa polis ekiplerinin yaka paça evlerine şafak baskını yapışları mahvedecekti geleceğini.

Gazetelerde boy boy fotoğrafları olmamasının tek sebebi seri yumruklarıyla Çağatay idi.
Melek gibi...
Ama bir ölüm meleği formatında gelmişti dünyasına.

Insanların kimi zaman atladığı pek çok gerçek vardı.
Azrail kara ve kötü değildi. Adı üzerinde bir melekti.
Ona tayin edilmiş bir görevi yerine getiriyordu.

Ne diğerleri gibi nur yüzlü,beyaz kanatlı resmediliyordu ne de Tanrı'nın yansıması olarak kutsal bir güzellikle anılıyordu ismi.
Çoğu zaman dillere dolanmaz,dualarda adı geçmezdi tüm meleklerin aksine.
O beddualarla anılırdı,nefretin timsali bulunan kişilere tez zamanda uğraması umut edilirdi.

Ama bir melekti.
Gitmesi gereken yere kadar ruha eşlik eden,hizmetini yerine getiren bir görevli.
Kara ,yırtık pırtık cüppelerle anılan kimi zaman iskelet kafatası biçiminde yüze sahip elinde tırpanla saniyeleri sayan bir cellat olarak anılırdı.

Çağatay gibi.
Görüntüsü ve özellikle kolunun üzerindeki dövmelerinden biri azrailin resmedildiği bir motifti.
Elinde tırpanla duran ,tüm kolunu kaplayan iskelet biçiminde kazınmıştı koluna.

"Su ister misin?"dedi Çağatay yorgunca.
Geceden beri uyumamış kan çanağı kömür gözler yorgunlukla dik tutuyordu bakışlarını.

"Hayır,sağol."diye mırıldandı Duhan.

"Annen..."dedi Berkan tebessümle.
"Eminim sana bunların yanlış anlaşılma olduğunu kanıtlar. Yani mahkemeden önce çoktan rahatlamış olursunuz...."
Kendi bile inanmıyordu sesindeki o yalancı olumluluğa!

DehlizHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin