Muhayyel

4.9K 345 263
                                    

Smut bölümüdür!*

Tenindeki ılık nefesin okşayışı ile şaha kalkan tüyleri dikenlendi.
Çağatay'ın elleri yol boyunca zaten rahat durmamış olsa da henüz daha evin girişine adımlamadan kapıyla arasına almıştı Duhan'ı.

İnce belini sardığı sıska oğlanı havalandırıp kendine bastırırken dudaklarını boynuna gömüp ellerini karnına sabitledi.
Duhan dudaklarını ısırdı. Başı dönüyordu,el ve ayakları savruktu. Dizleri karıncalanıyor,titriyordu. Midesindeki alevlenen sıcaklık ve yanaklarına dolan kanla karnından sancılı bir ürperti geçti.

Çağatay kendini ona daha da sıkıca bastırırken aceleci bir edayla anahtarı çevirip kapıyı ardına kadar savurdu.

Hayat tam olarak bundan ibaretti.
Başladığın noktaya bir şekilde geri dönüyordun.
Kimi zaman bir daha gelmemek üzere diye gidiyor,bir şekilde geri dönüyordun.
Kimi zaman uğruna bir çok şey feda ederek buraya geri dönüyordun.
Kimi zaman ise hayat seni o noktaya ,sonsuz bir döngüye hapis gibi mahkum ediyordu.

Duhan bu kömür gözlü uğruna yana yana dip olacağını bilmeden,bilinçsizce ve tamamen kontrol dışında getirilmişti izbedeki gecekonduya.
Ormanın derininde,kuş uçmaz kervan geçmez bir yerde bir viranede aralamıştı gözünü.
Biraz ölüm korkusu bir tutam da işkence ürkekliği ile.

Ancak aşkı,kuytudaki bir gecekondunun eskimiş duvarlarındaki sökük boyada bulabileceğini bilmezdi.
Buranın onların sığınağı olabileceğine de akıl sır erdiremezdi.

Çağatay kapıyı sertçe kapayıp,kilidi çevirdi.
"Kaçama diye."dedi göz kırpıp alayla.

Duhan savruk başını dik tutmakta zorlanırken paytak adımlarla sarışının boynuna doladı kollarını.
"Hı,pencereden kaçarım?"
Duhan bacaklarını onun beline kör düğüm eder gibi bağlarken can simidi gibi tutundu boynuna.
Kirli sarı saçlarını enseden okşarken bal rengi gözleri kömür gözlerle birlikte ışıldadı.

Öyle karaydı ki gözleri...
İçindeki siyahın zifirinde yalnızca kendini görebilecek kadar siyahtı.

Çağatay kucakladığı oğlanı duvara sertçe yaslarken alaylı bir tebessümle deli deli yanan kömür gözlerini dikti ballara.
Duhan'ın ufak sayılabilecek narin ellerine kendi iri ellerini doladı.
Kenetlemişti parmaklarını birbirine.

Sanki onun damarlarından pompalanan kanı kendi teninde hissedercesine parmak uçları birbirine girikti.
Onun damarında akan kan onu yaşatıyor ama Duhan'a da akıyordu inceden hayata tutunabilmesi için.
Bir parça ten bir damla kan.
Sanki tekin bütünüydü.

Çağatay onun ellerini yavaşça kendi karnına indirip dudaklarından sert bir öpücük çaldı Duhan'ın.
"Bundan nasıl kaçacaksın?"diye fısıldadı.
"Bence kaçamazsın bal oğlan."

"Kaçmak istemiyorum."diye fısıldadı Duhan zar zor araladığı gözleri hazla kapanırken.
Elleri kumaşın üzerinden bile tüm detaylarıyla hissedilen sıcaklık yayan kabarıklığa değerken ürkekçe yumdu gözlerini.
Avuçlarının arasında bile oldukça iri duruyordu.

Çağatay duvara sabitlediği oğlanın dilini kendi dudakları arasında ezerken onun tecrübesiz ve epey beceriksiz karşılığı ile biraz daha sertleştirdi öpüşünü.
Derinlerinde teninin her zerresine nüfus etmek ister gibiydi.
Ya da bir izi silmek ister gibiydi.
Yalnızca ve yalnızca kendi hükmü altında olması gereken bir kara parçasını istila ediyor gibi görünüyordu.

"Canım seni istiyor."diye fısıldadı Çağatay ellerini Duhan'ın dolgunluklarında gezdirirken.
"Hemen şimdi istiyor."

"Beni."diye fısıldadı Duhan bal rengi gözleri baygınca kömür gözlere bakarken.
"Beni seviyor musun?"

DehlizHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin