Bu bölümü DamlaSahin828 ve Ays_BALBAY'a ithafen yazıyorum...
KUTAY YÜZBAŞI'dan...
Güllüdere köyü;
Türkmen Dağı eteklerinde, buğday, arpa, nohut ve yer yer şeker pancarı ekerek geçimlerini sağlayan yaklaşık altmış hanelik şirin bir köydür burası.
İdris güneşin mayıştıran sıcaklığına daha fazla dayanamamış dudakları'nın arasına sıkıştırdığı ot çöpünü orada unutup, elleri ensesinde öylece uyuya kalmıştı.
'Aaahh İdris ! Vefakâr İdris, yiğit İdris. '
Yirmisekiz yaşındaki İdris; esasında Güllüdere köyünde doğmuş ama ömrünü Bayırbucak askerleriyle Türkmen Dağın'ı savunmaya adamış 180 boylarında kavruk yüzlü zayıf, genç bir çınardır. Bu yaşına kadar dağlarda yaşadığı için doğada tek başına kalma konusunda fazlasıyla uzmanlaşmış, leb demeden leblebiyi anlayan, kıvrak zekâsı ile her türlü olumsuzluğun altından kolaylıkla sıyrılan bir komutandır.
'Bordo Bereli'ler yardıma geldi !' dediklerinde yaralı bacağına aldırmadan beş kilometre yolu sevinçten ağlayarak aşıp yanımıza geldikten sonra omzumuzdaki albayraklı armayı gördüğünde ' Sırf bunu öpmek için geldim komutanım. ' deyip gözyaşları ile omzumuzu ıslatan koca yürekli İdris.
Buraya geleli bir yıl olmuş ikinci ilk baharımıza giriş yapıyorduk.
Köy; etrafındaki küçük dağlarla kendini kucaklatan küçük bir ovaya kurulmuştu.
Köyü her taraftan gören tepenin üzerine inşâ edilen, taş duvardan yapılmış, gece karargah gündüz çiftlik evi olarak kullandığımız sekiz odalı iki katlı bir binada yaşamımızı sürdürüyorduk.
Sağ tarafımızda ikibin tane büyükbaş ve bin tane küçükbaş beslediğimiz ahırımız, bize tahsis edilen ikiyüzelli dönüm arazimiz vardı. Bütün bu masraflar Devletimiz tarafından onaltı tane Subay ve Astsubay'ı kamufle etmek için Türkmen Dağına yapılmış devasa bir yatırımdı.
Anlayacağınız; gece Bordo Bereli, gündüz kendi halinde çiftçi ve çobandık.
Köye doğru bacaklarımı uzatıp tertemiz oksijen ile ciğerlerimi doldurduğumda canım birdenbire çay istedi.
Arkamı dönüp baktığımda Astsubay Üstçavuş; ismi gibi Yusuf Yüzlü Yusuf'u el arabası ile saman götürürken gördüm.
" Yusuuufff ! "
Yusuf el arabasını durdurduktan sonra elini alnına siper edip güneşi engelledi.
" Emredin komutanım ! "
Elim ile taşıdığı samanı gösterip;
" Oğlum onu bıraktıktan sonra bize iki çay getir be ! "
" Emredersiniz komutanım ! "
O kadar yüksek sesle konuşmama rağmen İdris'in gözünü açmaması dikkatimi çekmişti.
Parmağım ile kaburgalarına dürttüğümde olduğu yerde sıçraması toz kalkmasına sebep olmuştu. Boğazını tutarak boğulur gibi öksürdüğünde ağızındaki otun boğazına gittiğini anlamam geç olmadı.
" Hooyyyttt ! Ciğerimi söktün komutan. Böyle adam mı uyandırılır ? "
Dizüstü durmuş, mavi renkteki güneşten ağırmış şapkasını düzeltirken aldığı yüz hâli gülümsetmişti beni.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOD 571
General FictionSessiz bir gecenin karanlığında silah kayışını sağ omzuna takmış dolunaya dalıp gitmişsindir. Önünü aydınlatanda o'dur, korkunu bastıran da. Ya o dolunay kara bir bulutun arkasına girerse ? Her çekirge sesini mermi vızıltısının; her ateş böceği par...