OĞUZ'dan...
Dört yıl öncesine kadar sık sık geldiğimiz bahçe, bu kez farklı karşılamıştı beni. Onbeş yıl önce, sadece Kara Muhafızlar'ın yılan gibi sessiz, ok gibi düzgün oturduğumuz, hatta yemeklerimize bile Korhan Baba; 'Afiyet olsun.' demeden başlamadığımız masa, bugün Yengelerimin güler yüzleri, yeğenlerimin cıvıltısıyla doluydu. Sıradan insanlar, belki genç yaşlarında böyle bir masanın hayalini kurar ve bu hayal onlara çokta uzak değildir. Kurulan o hayal gerçekleştiğinde 'Bunlar olacaktı zaten' der şaşırmaz bile. Ama biz; Kara Muhafızlar, bütün bunları yaşamayı bırakın hayalini dahi kurmaya utanır, korkardık, emindik gerçek olmayacağından.
Kenan'ı hastanedeki hasta yatağından, Sinan'ı köyünde gölgesinde dinlendiği iğde ağacının altından, beni yetimhane yemekhanesinden, Rahman ve Koray'ı okul yolundan Kur'an'a, Vatana kurban olsunlar diye almışlar; çocukluğumuzu, gençliğimizi bunun için fedâ etmişlerdi.
Bizim korkumuz ölmekten değildi.
Allah yolunda, Allah'ın Şeriatı ile savaşan, çocukluğundan bu yana iliklerine kadar Şehitlik nakşedilen, ölümü sağ koltuğunda taşıyan ölüm makinalarını neden, nasıl korkutabilirsinizki ?
Belki bir patlamada paramparça olarak, belkide akciğerlerimizi parçalayan kurşun yüzünden kan kusarak olur ölümümüz. Sonrasında; Tabi Rabbim'in izni ile Cennet.
Hamdolsun Rabbim'in Cennetinede, türlü türlü ikramlarınada imânımız sonsuz.
Peki; 'Nasıl olsa ölürsek cennete gideceğiz.' demek bencillik değil mi ?
Biz, Allah Azze ve Celle'nin; 'Kâinatı onun yüzü gözü hürmettine yarattım!' dediği Peygamber'in ümmeti değil miyiz ?
O Peygamber olarak, neden cenneti gideceği garanti olduğu halde mücadelesine devam etti. Çünkü onun fıtratında kurtarmak vardı. O Ümmeti için, onları kurtarmak için buradaydı.
Cennetle müjdelenen sahabeler neden 'Nasıl olsa müjdelendik. Bizden bu kadar!' demeyip son nefeslerine kadar İslamı yaymaya çalıştılar. Neden mekanları Firdevs olduğu halde davalarını bırakmadılar ?
Peygamber Ümmeti için; Ebu Bekir, Ömer, Osman, Ali, Talha, Zubeyr, Sa'd İbnu Malik, Abdurrahman İbnu Avf, Ebu Ubeyde İbnu'l-Cerrah ise Ümmet kardeşleri için hiç bir zaman bencillik yapmadılar.
Kara Muhafızlar; 'Ölürsek Cennet bizim.' diyerek yetiştirilen bir birlik değil, ömrünü İslam-Türk davasına adamak için yetiştirilen bir birlik. Biz evlenmeyi hayal edemeyiz. Arkamızda ağlayan gözler, feryat eden yürekler bırakamayız.
Biz ölmekten değil; öldükten sonra peşimizden dağlanan yürekler bırakmaktan korkarız.
'Evelenemeyiz, eğlenemeyiz, gülemeyiz, eşimiz-çocuklarımız, annemiz-babamız olamaz.' derken; en başta anne-babamızı veren Rabbim, eş ve çocuklarımızıda nasip etti.
Plan kuranların en Yücesi'nin yanında, bizim plan yapmamız ne haddimize?
'Ol der O hemen oluverir.'
Ben istediğim kadar 'Olamaz!' diyeyim. Rabbim'in, Kulu Oğuz içinde bir planı vardı ve o plan bugün kendini göstermeye başlamıştı!
Boğazımı düğümleyen, midemi kasan, gözlerimi yakan, yanaklarımı al al yapan, karşımda, en yakınımda oturan, hâla ismini ve kim olduğunu bilmediğim o bayandı.
Belki adı aşk değildi ama sanki yıllardır tanıyormuş gibiydim.
Yemek boyunca bakmamaya çalışsamda nadir bakışlarımdan birini yakalayan tek bir kişi vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOD 571
General FictionSessiz bir gecenin karanlığında silah kayışını sağ omzuna takmış dolunaya dalıp gitmişsindir. Önünü aydınlatanda o'dur, korkunu bastıran da. Ya o dolunay kara bir bulutun arkasına girerse ? Her çekirge sesini mermi vızıltısının; her ateş böceği par...