23. BÖLÜM SELÂM OLSUN

1.2K 112 303
                                    


YUSUF'dan...

Kudüs !

Çocukluğumdan bu yana felâketleri ile tanıdığım kardeş şehir ve gönlümüzün sultanı, ilk kıblemiz Mescid-i aksa yüz metre karşımdaydı ama ona doğru adım atamıyordum. Altıgen yapısı ve seksen kilogram altın ile kaplanmış sapsarı gubbesi ile şehrin ortasında şaha kalkmış sık yeleli aslanı andırıyordu. Buraya gelene kadar taş duvarlar ile çevrelenmiş basit bir mescit sanırdım ama yüzyüze geldiğimde koca bir şehirle karşılaşmam yüreğimi titretmişti.

Bütün saçma inançlara kafa tutar gibi 140.000 metrekarelik alanın en gözde yerine inşa edilen Kubbet'üs Sahra'nın etrafında 260 tane irili ufaklı yapı her gelen medeniyetin imzasını taşıyordu. Yavuz Sultan Selim tarafından Anadolu dan getirtilen çinicilerin nakşettiği, Türk'ü simgeleyen turkuaz rengindeki çiniler, dört yıldır hasret kaldığım vatanımın özlemini az da olsa dindirmişti.

Ve orası!

Yaklaşmıştım ve yanında duruyordum. Sekiz tane pürüssüz mermer direğin üzerine kondurulan kubbesi ile imamlık makamı. Açık alana kondurulan makamın alanı iki metrekare olsada bizim için önemi kapladığı alandan çok daha fazlaydı. O mübarek Ayaklar buraya basmış ve arkasındaki 124 000 Peygambere iki rekât namaz kıldırmıştı.

Arkama dönüp bakmamla yıkılmamak için inat eden kemerler ile karşılaştım.
Devasa direklerinin yanına taş koyup kale yapan şen şakrak çocuklar ve onlara şut çekerek çocukluğuna inmeye çalışan sakallı dedeler biraz sonra yaşanacak olan felâketten habersiz nefes almaya devam ediyorlardı. Mescidimiz ne kadar özgür olmasada, sabahın ilk saatlerinde el kadar çocukları burada görmek hâla umut olduğunun göstergesiydi.

"Yusuf rahatlıkla girdiniz mi aslanım?"

Çocukların neşesine sebepsizce gülen yüzüm, Kutay Yüzbaşı'nın telsize girmesi ile aniden ciddileşti.

"Girdim komutanım. Kaba taslak üst araması yapıyorlar. Çok önemli değil."

Yüzbaşı;

"Kayhan ya sen deli oğlan! Aldın mı yerini?"

"Aldım komutanım. Emrinizi bekliyorum."

Yüzbaşı;

"Yusuf gözünü arama noktasından ayırma Binbaşı gelmek üzere."

"Emredersiniz Komutanım!"

Binbaşı!

Onun gerçekte kim olduğunu öğrendiğimde senelerdir kandırılan öz evlat gibi hissetmiştim kendimi. Sadece ekranlardan dinlediğim ve çok özendiğim, onunla bir kez olsun aynı görevde yer almak için çoğu şeyimden vazgeçeceğim fedakâr Komutan ile yıllardır aynı tastan çorba içtiğimi öğrendiğimde günlerce kendime gelememiştim. Esasen kim olduğunu saklamasına için için kızsamda kabullenmem ve ona hak vermemde Kayhan'ın etkisi çoktu.

'Bizim haddimize mi oğlum çocukluğunu, gençliğini, bedenini, ailesini İslam-Türk dünyası için fedâ eden birinin düşüncelerini sorgulamak.'

Doğruydu. Benim haddime bile değildi ona kırılıp gücenmek. Yapan o ise mutlaka haklıydı.

Oturduğum taşın üzerinden giriş kapısına baktığımda nefesimi tutarken yıllar önce okuduğum söz geldi aklıma.

'Zalim'in kibrinden büyüktür mazlum'un heybeti.'

Geldimişti! Yahudi polislerinin karşısında kartal misali kollarını kaldırıp üzerini aratsada gözleri Kayhan ile beni arıyordu.

KOD 571Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin