SERPİL'den...Hayatı; istemeden çektiğin, çekmek zorunda bırakıldığın dört tane çekmeceye benzetirim hep. En üst çekmecede mutluluk, ikinci çekmecede hüzün, üçüncü çekmecede katlanılmayacak acılar ve dördüncü olan son çekmecede kıyamet. O rafın çekmecelerini alttan açmaya başlarsanız karşılaşacağınız şey kıyamet olur ve en üst çekmecedeki mutluluğa ulaşmanız için kıyametten sonra üçüncüdeki acı çekmecesi ile ikincideki hüzün çekmecesini geçmek zorundasındır. Kimisi, hayata mutluluk çekmecesinden başlar sonralarının zorluklarla dolu olduğunu bilmeden; kimisi kıyamet çekmecesinden başlar her acı hâlin illâki bir sonu olduğunu kestiremeden. Düştüğünüz her kötü durum mutluluğun kapısıdır. Her rampanın sonunda bir iniş, her çekilen acının bitişinde bir ferahlık vardır.
Muhafızlar'ın çekmecesi normal insanlar gibi dört kapaklı değildir. Onların sayısız kapağı, sayısız sıkıntıları vardır ve acı, ızdırap çekmecesi mutluluk, huzur çekmecesine göre oldukça fazladır. KaraBasan'ın çektiği çekmece ona göre huzura açılan, Korhan ve Orhan Albay'lara göre ise kızılca kıyamete aralanan bir kapıydı.
Ya Oğuz Abi?
O bir kapıyı aralamış ama cehennem mi yoksa cennet mi bilemiyordu. Ne kadar zor değil mi gördüğün halde düştüğün durumu algılayamamak? Uyumadığını gözlerinden anlaya biliyordum. Vücudu dipdiri olsada tıpkı Rahman Abininkine benzettiğim tek yanağındaki gamzesi, yüzünün incelmesiyle küçülmüştü. Neydi onu uykudan, yemeden içmeden kesen.
"Peçenek ve Timi yola çıktı mı Serpil?"
Elleri belinde, ilk defa rastladığım aşırı sinirli hâli ile hızlı hızlı voltasını atarken sormuştu bu soruyu.
"Sabah 04:15 de haber verdim komutanım bir saat içinde burada olurlar."
Başta Oğuz Komutan olmak üzere, Sinan, Bora, Kenan, Samed, Ömer Komutanlar verilen emirlere itaat etsede, Korhan ve Orhan komutanların abartılı sinirlenmelerine olan tepkileri onlara attıkları samimiyetsiz bakışlarından belliydi.
Oğuz Abi;
"Komutanım onu siz yetiştirdiniz. Siz onun yüreğine ne ektiyseniz o yeşeriyor."
"Oğuz konuşma yakarım hepinizin canını."
Korhan Albay'a ters ters bakan Oğuz Abi verilen emri gönülsüzce kabul etti.
"Emredersiniz Komutanım!"
Keskin bakışlarını Oğuz Abi'den çeken Korhan Albay bana çevirmişti.
"Serpil, Koray'a Rahman'ı getirirken dikkatli olmasını özellikle söyledin değil mi, sakın kaçırmasın."
"Söyledim Komutanım." deyip 'Kaçsa sanki tutabilecek' diye mırıldanırken Orhan Albay duydu.
"Ne dedin sen?"
"Yani siz emir verdiğiniz sürece kaçmaz komutanım."
Orhan Albay ne dediğimi gayet iyi anlasada başını sallayıp söylediğimi onaylamaktan yapacağı başka birşeyi yoktu.
Aslında Rahman Komutan'ın neler planladığını tam olarak bilmeselerde Filistin deki Muhafızlardan gece gelen mühürlü belgeler, planlanan şeyin ne denli büyük olduğunu gösteriyordu. Bu belgeleri görmesemde Orhan ve Korhan Albay'ın kalkmayan çatık kaşlarından neler yazdığını okuyabiliyordum.
Kapının açılması ile her birimiz o yöne baktık.
Oval masadan tekerlekli koltuğu çeken Korhan Albay, çenesini kaşıyıp koltuğa oturmasını işaret etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOD 571
General FictionSessiz bir gecenin karanlığında silah kayışını sağ omzuna takmış dolunaya dalıp gitmişsindir. Önünü aydınlatanda o'dur, korkunu bastıran da. Ya o dolunay kara bir bulutun arkasına girerse ? Her çekirge sesini mermi vızıltısının; her ateş böceği par...