Bu bölümü 11FAMTA11 kardeşime ithafen yazıyorum.
Kübra'dan...
Şuan anlıyordum !
O ada'da eşim ve nice çocukların çektiği acıları, maruz kaldığı işkenceleri ve uykusuz geceleri Koray'ın karşısındaki, başını yere eğmiş öylece gelecek olan tepkiyi bekleyen Haydar Ali'de görebiliyordum. Dimdik duruyordu ama yorgundu. Acı dolu, ızdırap dolu kalbini, yaşına göre daha da gelişmiş kaslı vücudu saklamaya yetsede; ara ara başını kaldırdığında gördüğüm torbalanmış gözleri tüm yaşanmışlıkları gözümde canlandırmama yetiyordu. Karabasan ve Timi'nin Zümra'ları kurtardığı o gün, Koray'ın bahsettiği, o zamanlar daha çocuk yaşta olan Haydar Ali'nin kurtarıldıkdan sonra KaraBasan'ın verdiği çikolataya karşı sarfettiği o cevabı unutmak vicdansızlık olurdu.
"Siz Resulullah'ın ordususunuz. Açlıktan ölüp Allah'ın huzuruna varsam, ben çocuğum ve Allah bana hesap sormaz, ama sizin kumanyanızı yersem siz bir karış geri kalsanız bunun vebalini ödeyemem!"
Kaç yıl ilim alırsak alalım, ne kadar düşünürsek düşünelim bu cümleleri kurmaya bilgimiz yetmez.
O Türk askeri'nin kumanyasını yemeyen on yaşındaki Türkmen çocuk şimdi Kara Muhafız adayıydı.
Onu bu sıkıntılardan çekip almak geliyordu içimden ama mermer merdivende dikilip, ara ara pas tutmuş siyah demir korkuluğu sıkmaktan başka birşey gelmiyordu elimden.
En tuhaf olanı ise o ada'ya tekrar dönmemek onun elindeydi. Ne öğretiyorlar, bu çocuklara ne aşılıyorlar ki o kadar sıkıntıya rağmen tilki misali tekrar dönüyorlar kürkçü dükkanına.
Bu gibi zamanlarda kasfetli olması gereken hava, bu akşam ferah bir esinti ile doldurmuştu içimizi.
Biliyordum kocamı !
Haydar Ali'ye sarılmak istiyordu; 'Ben de senin çektiklerini çektim.' deyip ağlamak istiyordu ama yapamazdı. Tıpkı onlara işkence yapıp, onlar görmesin diye arkasını dönüp ağlayan Korhan Albay gibi.
Dünya'da eşleri benzerleri yoktu. Eşsiz olmak içinde o ateşte pişmek zorundaydı herbiri. Osmanlı kılıcı gibi; hamur misali yüzlerce kez katlanıp dövülmek zorundaydılar.
" Refize olmamışsın."
Koray'ın konuşması ile başı eğik olan Haydar Ali tek yanağı ile kısa bir tebessüm etti.
"Size söz verdim Komutanım."
"Burada 'Komutanım' demeyi bırak bana ! 'Abi' de."
"Emredersiniz Kom... Emredersiniz Abi."
Nasıl olabiliyordu ? Biz Haydar Ali'nin bu gafına sırıtırken Koray nasıl taş gibi duruyordu.
"Emredersiniz de yok."
Haydar Ali;
"Tamam komutanım."
"Lan oğlum 'Komutanım' yok. Şimdi geç içeriye de, bu düştüğün durumdan nasıl kurtulacaksın anlat bana."
"Ben geçmeyim Komutanım. Burada iyim."
Yüzünü bize dönüp eve yönelen Koray Haydar Ali'ye bakmıyordu bile.
"Rica etmedim. Emir verdim."
Haydar Ali Emre itaatsizlik cezası'nın ne denli ağır olduğunu gayet iyi biliyordu.
Koray ve Oğuz içeri girdiğinde Şûra daha fazla dayanamayıp Haydar Ali'nin önüne atıldı.
"Çok değişmişsin ! Beni hatırladın mı ?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOD 571
General FictionSessiz bir gecenin karanlığında silah kayışını sağ omzuna takmış dolunaya dalıp gitmişsindir. Önünü aydınlatanda o'dur, korkunu bastıran da. Ya o dolunay kara bir bulutun arkasına girerse ? Her çekirge sesini mermi vızıltısının; her ateş böceği par...