BURAK ÜSTEĞMEN'DEN...
Havada kış bulanıklığı vardı ama üşümüyordum. Bu şubat'ın soğuğu değildi. Vücudumu bu derece sıcak tutan bugün ki amacım mıydı ? Doğudan esen rüzgar herzamanki gibi kar kokusunu değil, Zelişim'in gül kokusunu getiriyordu. Yüzümü gökyüzün den alamıyordum. Ara ara bulutların arasından nûru'nu gösteren güneş Zelişim misali göz kırpıyor, 'Yakala beni.' der gibi buludun arkasına tekrar saklanıyordu.
Güneşde, onun gibi saklambaç oynuyordu benimle.
Bugün herşeyde kızımı görüyordum. Bugün Zelişim üzgün değil mutluydu. Sanki Rabbim doğa'yı Minik Şehitim'in emrine vermiş, her noktasıyla, her güzelliğiyle, hislerini babasına anlatmasını istiyordu.
Bugün, yıllardır beklediğim intikam'ın günüydü !
"Komutanım gerçekten siz Gazapla tanıştınız mı ?"
Kızımla arama giren Osman Astsubay'a sağlam bir tokat asılmak istedim ama o'da benim intikamım için benimleydi.
"Sırası mı lan şimdi ? Üniversite yıllarını yad et işte. Kes sesini de kapıdan gözünüzü ayırmayın çıkmak üzeredir."
"Komutanım ben üniversite okumadım; direkt Astsubay Okulu'na gittim."
Osman sözünü bitirdiğinde Zelişim bir kez daha göz kırptı.
Güneşe teslim ettiğim sağ gözümü kapatıp Osman'a baktım.
"Osman sus ve kapıya bak !"
"Emredersiniz Komutanım !" diyen Osman, gözünü dev Üniversite kapısına çevirdiğinde sorduğu sorunun havada kalmasına gönlüm razı olmadı.
"Çok yiğit adam Osman."
"Kim Komutanım ?"
"Kimi sorduysan o ! Tibet Binbaşı."
Yüzünü bana çeviren Osman'ın hayranlıkla tebessüm ettiğini gördüm.
"Eminim öyledir Komutanım. İlk söylediğinizde inanamadım. Ortadoğu'yu titreden Binbaşı kim, biz kim ? Bu istihbarat'ı bizzat o verdi demiştiniz değil mi ?"
"Evet o verdi."
"Yani o Cavel denen Ga**t bu Üniversitede öğretim görevlisi ?"
"Aynen öyle. Burnumuzun dibindeki adamı Yemen de, Musul da arıyorum."
Kapıya benimle birlikte bir daha göz atan Osman, derin bir iç çekip yüzüme baktı.
"Geleceğinizden emin olduğum halde, gelmemenizden çok korktum Komutanım."
Yıllardır görmediğim Timim ile tekrar bir araya gelmek benimde hoşuma gitmişti.
Gözünü kapıdan ayırmadan konuşan Osman'a bakakalmıştım.
"Bende Osmanım, bende kardeşim. Binbaşı sağolsun beni size kavuşturdu."
Benim yaşlarımda, 180 boyu olan Yozgatlı Osman, esmer teni ve zayıf ama kuvvetli bedeni ile pazar simitçilerini andırıyordu. Özel Kuvvetler kursunu derece ile bitirmesi, içinde ne kuvvetler barındırdığını görmediğimiz sıska vücuduna tamamen ters birşeydi.
Bir gerçek vardı !
Osman çakı gibi Bordo Bereliydi !
Telefonu çaldığında gözü hâla kapıdaydı.
"Dur devrem hoparlöre alayım." diyen Osman, yaklaşıp telefonu aramızda tuttu.
"Söyle Tuna dinliyoruz !"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOD 571
General FictionSessiz bir gecenin karanlığında silah kayışını sağ omzuna takmış dolunaya dalıp gitmişsindir. Önünü aydınlatanda o'dur, korkunu bastıran da. Ya o dolunay kara bir bulutun arkasına girerse ? Her çekirge sesini mermi vızıltısının; her ateş böceği par...