Panoya yazdım ama buradanda paylaşmak isterim.Final bölümünü bitirip arkama yaslandığımda; 'Kaç kelime oldu?' deyip sıçrayarak kalktım.
15.571!!!
Bu platformda bu kadar uzun bir bölüme denk gelindiğini zannetmiyorum. Ama beni şaşırtan o değil? Beni şaşırtan kitabın ismi olan o kutlu gün olması.
Ekran fotosunu bölüm bitişine koydum!!!
Sizi daha fazla sıkmadan bölüme geçelim. İnşAllah verilen bu kadar emeğe yakışır bir final olmuştur.
ŞURA'dan...
Balina!
Dört pervaneli, esas ismini bilmediğim ama Koca Yusuf olarak tabir edilen kargo uçağının yeşil loş ışıklarıyla 4 saattir uçuyorduk. Sağlı-sollu siyah filelerle kaplı yan duvarları, ne işe yaradığını bilmediğim metal ince borular ve kargo bölümü ile bizi ayıran beyaz brandası çarpıyordu gözüme. Yolcu uçağına nazaran daha sesli daha titrekti. Dev bir balinanın kasvetli midesindeki küçük balıklara benzetmiştim kafilemizi.
Bez olan kamp sandalyelerini andıran, yandan aşağı doğru açılan haki renkteki koltukların demir kısımları baldırlarıma ağrı bırakırken; bilmem kaçıncı defadır bacağımı oynatıp Koray Amcama baktım. Alışkın olduğu uçakta rahat bir şekilde otursada düşünceli halinden anladığım kadarıyla muhtemelen ondan habersiz gittiğimiz için babama ne cevap vereceğini düşünüyordu. Aynı durumdaki Annem, Koray Amcam ve tim kadar dalgın değildi. Babamın kızacağından çekindiği, halinden, hareketlerinden belli olsada kendinden emin tavrını ve hareketlerini kaybetmiyordu. Kağatun Ana olarak kendisine tahsis edilen koltuğu zorlada olsa Çağıl Teyzemize bırakmıştı.
Çağıl Teyzemle oğlu Rahman yer değiştirmişlerdi sanki. Sanki o onun annesi değilde, o onun babası. Kesintisiz tam bir saat boyunca Koray Amcam ile uğraşıp yorgun düşmüştü. Uçakdaki tek neşe kaynağı gece boyunca annemi, beni Gökçen Halamı ve Kübra Teyzemi uyutmadığı gibi kendide oturduğu koltukta uyuya kalmıştı. Özel Harekat Polisleri Mert, Kürşad ve herhangi bir Muhafız ile kan bağı olmasada Annemin isteği ile Ada'ya gelen Tuğrul Amcam bir saat boyunca sıkılmadan ilk defa bindikleri Koca Yusuf'u incelemişlerdi. Yarım saat önce türbülansa giren uçak 30 saniye sonra kendini toparladığında çocukları Babanneme bıraktığımız için sevinmiştim. Kesinlikle onların kaldıracağı bir yolculuk değildi bu.
Bora Amcam'ın karşısına oturan Elvin Abla, disiplin gereği onunla ilgilenmeyen nişanlısına bakarken uyuya kalmasına üzülmüştüm. Asel Ablam'ın bebeğini daha şimdiden özlediği uçak modundaki telefonun saatine beş dakikada bir bakmasından anlaşılıyordu."Muhafız! Yeter ula daha. Dikilip durmayın. Şimdi inişe geçeriz zaten. Boş yerlere oturun."
En dikkat çekeni ise; tam 4 saat 15 dakikadır ayakta, hiç kıpırdamadan duran, tanımadığım, maskelerini çıkarmadan nöbetimizi tutan Muhafızlardı.
"Emredersiniz Komutanım!"
Yerlerine kurulan Muhafızlar'ın, dimdik vücutları, dizlerinin üzerine koydukları elleri ile aynı hareketsizlikte durmaları gerçekten ürkütücüycü. Onların yerleşmelerini çatık kaşları ile izleyen Koray Amcam ile gözgöze geldiğimizde kaşlarını bıkkınca kaldırıp, yanaklarını şişirerek derin nefesini bırakmasıyla gülümsedim.
"Sıkıldın mı Aybalam? Birazdan inişe geçer sabret. Hatta biz seninle paraşütle atlayalım mı?"
Şaka olduğunu bilsemde bu teklif çok germişti beni. Hatta şaka yaptığından bile emin değilim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOD 571
General FictionSessiz bir gecenin karanlığında silah kayışını sağ omzuna takmış dolunaya dalıp gitmişsindir. Önünü aydınlatanda o'dur, korkunu bastıran da. Ya o dolunay kara bir bulutun arkasına girerse ? Her çekirge sesini mermi vızıltısının; her ateş böceği par...