ZÜMRA'DAN...
Bir insan çektiği sıkıntının aynısını dostunda görünce neden hiç bir şey söyleyemez ? Siz 'Sıkıntılı olduğumu görüyor ama derdin nedir diye sormuyor!' dersiniz ama bilemezsiniz zamanında çektiği olumsuzlukların, sıkıntıların tam unutmuşken sizle canlanacağını. O kişi hep çekinir karşısındakine 'Derdin nedir ?' diye sormaktan. Korkar ! Karşısındaki kor ateşin kendisine sıçrayacağından korkar
Kelime dağarcığın ne kadar geniş olursa olsun içinde bulunduğun özlemi karşındakinin gözünde canlandırmak mümkün olmuyor. Yok eğer o da bu işkenceye maruz kaldıysa belki kısılmış bakışından, belkide sık sık iç çekişinden anlar; anlar ama içindeki volkanı söndürmeye gücü yetmez ve seninle birlikte erir gider.
Onun sıkıntılara gülüşünü hep yadırgamışımdır. Yine sıkıntıdaydı ama bu kez gülmüyordu.
Kanepemde, tamda yanımda sessiz bir volkan patlıyordu ve onu ne kadar sevsemde buna engel olamıyordum. Dize dayanan dirsekler, halıda bir noktaya dalmış kısık gözler ve kısa ama sık sık alınan nefes.
"Kızım anlatmayacak mısın; neden alelacele çağırdın beni buraya ?" deyip yüzüme baktıktan sonra bir süre nefesini tutup iri olan kahverengi gözlerini biraz daha irileştirerek kısık ses ve titreyen çenesi ile devam etti.
"Yoksa ona bişey mi oldu ?"
Daha fazla duramayıp iki elimide yanaklarına atarak araya girdim.
"Yok kuzum yok ! Sakın böyle şey getirme aklına."
"Ee peki neden çağırdın ?"
"Biraz sabret. Kübra çayları getirsin anlatacağız."
Gözlerini tekrar halıdaki noktaya çeviren Gülçin başını yavaş yavaş sallayıp karşılık verdi.
"Yok yok ! Kesin birşey var. Bugün pazartesi ve hem Kübra hem sen polikliniğe gitmemişsiniz."
Elinde çay tepsisi ile giren Kübra'yı gördüğümde derin bir nefes aldım.
"Hahh bak geldi işteee !"
Gözlerime bakan Kübra tepsiyi Gülçine uzatıp başını salladı.
"N'oluyor ?"
"Yok birşey. Yine hoppiriklendi bizim deli."
Kaşlarını çatıp yüzüme bakan Gülçin;
"İki aydır aramıyor beni Zümra; ik...ki ayyy !" deyip, sehpaya koymayı unuttuğu çay dolu bardak ile gözlerime bakakaldı.
"Aşkım ! Rahman beni altı ay aramadı."
Duyduğu şey karşısında kaşları gevşeyen Gülçin, bardağını sehpaya bırakıp şeker atmayı unuttuğu çayı karıştırmaya başladı.
"Ya bu nasıl bir sorumsuzluktur ? Nasıl insanlar bunlar ?" deyip gözlerime baktı.
"Ama sana birşey söylim mi? Arasada açmayacağım. İlk karşılaşmamda basacağım tokatı. Ondan sonrada 'Senden koca falan olmaz' deyip yüzüğü fırlatacağım." dedikten sonra çayından büyük bir yudum alırken araya Kübra girdi.
"Hııı atarsın !"
Yüzünü ekşiten Gülçin aniden çıkıştı.
"Sen sus kız ! Hani bunun şekeri ?"
"Kızım şekeride mi ben atayım ? Önünde ya !"
"Atsan ölür müsün ?"
Bu ikilinin bu haline her zamanki şeyi yapıp, içerisinde bulunduğumuz duruma aldırmadan gülümsedim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KOD 571
General FictionSessiz bir gecenin karanlığında silah kayışını sağ omzuna takmış dolunaya dalıp gitmişsindir. Önünü aydınlatanda o'dur, korkunu bastıran da. Ya o dolunay kara bir bulutun arkasına girerse ? Her çekirge sesini mermi vızıltısının; her ateş böceği par...