Uçaktan indiğimde İstanbul'un o kirli havasını çektim içime.
Bu şehre ilk ayak bastığımda rahatlamak için derin bir nefes aldığımda ciğerlerime dolduğunda hiç memnun olmamıştım.
Normalde derince bir nefes kısa süreliğine de olsa gevşememe yardımcı olurdu. Fakat buraya geldiğimde içime oksijenin dolduğunu ve beni gevşettiğini hissedememiştim. Üstüne üstlük öksürmüştüm. Belki de psikolojikti kim bilir?Elimdeki küçük bavulla çıktım havaalanından. Ama ne yapacağımı bilmiyordum. Nereye gideceğimi, kimde kalacağımı..
Buradan çekip giderken herkesle bağımı koparmıştım. Hatta öyle bir koparıştı ki kimsenin yüzüne bakmaya cesaretim yoktu. Kimseye ilişmeden sessiz sedasız Toprak'a ulaşmalıydım.Hemen bir taksiye bindim ve bizim oralara yakın olmamasına özen göstererek sık sık önünden geçtiğim bir oteli tarif ettim. Aklıma şimdilik gelen tek yerdi. En azından yerini ve çevresini biliyordum.
Ah gri İstanbul.. Kendinden hiç ödün vermeyecekti. Hep beni yutacakmış gibi hissettiğim şehir olarak kalacaktı. Kim bilir yutmuştu belki de? Sonuç olarak aklımın ucundan geçmeyecek her şeyi burada yaşamıştım ben.
Yolda ağır ağır ilerlerken zaten gri olan hava daha da koyulaştı ve yağmur atıştırmaya başladı.
Takside hafif bir müzik çalıyordu. Kısık sesli olmasına rağmen sevdiğim şarkılardan biri olduğu için anlamıştım hemen.Yolculuk boyunca İstanbul'u düşündüm. Bu şehirde yaşadığım hayatı.. Nelerin değiştiğini..
Her şey gözümün önünden film şeridi gibi geçerken Derin ve Burçak takılıp kaldığım yer olmuştu. Ne yapıyorlardı acaba şuan? Beni unutmuşlar mıydı? Özlüyorlar mıydı? Kızgınlar mıydı? Üzgünler miydi? Hayatları nasıldı? Çok özlemiştim onları. Belki de bu şehirde en çok onları.. Bir senemi koca bir asır gibi yaşadığım okulumu..
Batuhanı, Egemeni.. Okuldaki diğer herkesi..Gözlerim mi dolmuştu? Ah hayır.. Bir hasret kapısını daha mı açmıştım istemeden. Belki onlara kocaman bir özür borçluydum. Belki mi? Tabiki borçluydum. Ama nasıl telafi edeceğimi hiç bilmiyordum.
Tabi telafi etmem gerekenlerin yalnızca bunlardan ibaret olmasını çok isterdim. Oysa ben buraya en büyük hatamın telafisi için gelmiştim. Ben camdan aşağı süzülen yağmur damlalarını izlerken daldığım derin düşüncelerden şoförün sesiyle sıyrıldım.
"Geldik abla."
"Borcum ne kadar?"
"30 versen yeter."
Cüzdanımı karışık çantamda bulmam zor olmuştu ama sonunda çıkarıp verdim. Teşekkür edip arabadan indiğimde yağmurun tahmin ettiğimden de hızlı olduğunu fark ettim. Şoför de hemen inip bavulumu verdikten sonra otele girdim.
Otelin kapısından girene kadar bile ıslanmayı başarabilmiştim.
Otele girişimi yaptıktan sonra odama çıktım. Görevli çocuk bavulumu odaya bıraktıktan sonra teşekkür ettim ve çıktı. Otel tahmin ettiğimden konforluydu. 5 yıldızlı değildi fakat 4 yıldızlı da pekala işimi görüyordu işte. Ah bu beş yıldız takıntılı insanlar..Odanın bir duvarı komple camdı. Sarı aydınlatmalı odanın ışıkları kısığa ayarlı olmalıydı. Loş odada camın yanında duran tekli koltuğa oturdum ve cama vuran yağmur damlalarını izlemeye başladım. Henüz akşam olmamıştı ama hava kapalı olduğundan akşam olmuş gibiydi. Yağmur daha da hızlanmış şimşekler ard arda çakmaya başlamıştı.
Bir şimşek daha çakmıştı ki korkudan ödüm patlayacaktı. Oturduğum yerden sıçramıştım.
Sanki odada benden başkası var gibi bir de utanıp kalkmıştım. Perdeleri çekip yatağa uzandım. Telefonumu elime aldım. Rehbere bakıp İstanbul'dan birine ulaşabilir miyim umuduyla arandım. Ama yoktu tek bir kişi bile..
Biraz düşündüm. Acaba Derin ya da Burçak'ın numaralarını hatırlıyor muyum diye hafızamı zorladım. Ama hatırlayamıyordum. Zaten hiçbir zaman birinin numarasını ezberleme gibi bir alışkanlığım olmamıştı. Ezberlesem de kullanmadığım takdirde birkaç haftaya uçar giderdi hafızamdan. Bir balıktan daha vahim durumdaydı benim bellek.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALBİMİN KIRIKLARI
RomanceHer kalbin vardır alınması gereken kırıkları fakat kesmeye kıyamadığı...