Yine çok güzel bir sabaha uyanmıştım. Bugün cumartesiydi ve cumartesileri her zaman sevmişimdir! Her zaman olduğu gibi gözümü açar açmaz yastığımın altında duran telefonumu çıkarıp sabah kontrollerimi yaptım. Bildirimlerime ve mesajlarıma baktım. Birçok mesaja karşın tek bir mesaj beni gülümsetmeye yetmişti.
"Günaydın uyuyan güzel, günaydın hayatımı bir anda renklendiren prenses"
Bu mesajın ardından gülümsememek elde mi? Bende ona en az onunki kadar güzel bir günaydın mesajı atıp yatağımdan kalktım. Saat neredeyse 12:30du. Cumartesilerini uykum kadar seviyordum.
Batuhan'ın yarın akşam maçı vardı ve bu yüzden tüm gün antrenmanda olacaktı. Derin'de bugün aile dostlarıyla yemeğe gitmek için hazırlanacaktı. Annem ve babam ise yine ve yinr çalışacaktı. Zaten üzerimdeki tek vasıfları çalışmaktı. Ne yazık, yüzlerini bile göremiyorum.
Yalnız geçireceğim bir gündü. Bende alışverişe gitmeye karar verdim. Sıcak bir duşun ardından saçlarımı kuruturken Batu'yla mesajlaşıyordum. 'Serseri' kişisinden her mesaj geldiğinde gülümsüyor mutlu oluyordum.
Saçlarımı kuruttuktan sonra odamı topladım ve su kaynatıp poşet yeşil çayımı bardağıma koydum. Kendime ekmek arası bir sandviç hazırladım. Yeşil çayımı yudumlayıp kahvaltımı yaparken televizyon kanallarını zaplıyordum.
Kahvaltımı bitirip kıyafet dolabımın karşısında dikilirken ne giyeceğime karar vermiştim.
Siyah deri pantolonumu giyip gri bir tshirt giymiştim. Siyah bir fuları boynuma uçları sarkmayacak şekilde sarıp siyah deri ceketimi, siyah, deri, uzun çizmelerimi giyip ve siyah küpe, siyah yüzük siyah deri çanta gibi aksesuarları takıp aynaya baktığımda bugünün anlam ve önemini "siyah" olarak belirlemiştim. Kendime şaşırıyordum. Evet siyahı çok seviyordum fakat cenazeye gidiyormuşçasına bir hava yaratmıştım bugün. Eyeliner, göz kalemi ve rimel sürdükten sonra tekrar aynaya bakmadım ve çıktım.
Ana yola çıktığımda bir taksiye bindim. Avm'ye doğru yola çıktığımızda Derin'e bir mesaj attım.
"Müsait olduğunda beni ara kanka"
20 dakika sonra avm gelmiştim bile. Kulağımdaki kulaklığın her ikisini de takmamış yalnızca sağ kulağımla dinliyordum. Teoman'ın Papatya şarkısı çalmaya başladığında kendi kendime mırıldanmaya başlamıştım. Önce sürekli alışveriş yaptığım mağazalara daldım. Bir süredir almak istediğim bordo sweatshirtü, mavi bir jeani, ve yine bordo, omzu düşük örgü kazağı aldım ve kıyafet mağazalarının olduğu katta daha fazla kalmama kararı aldım. Üst kata çıktığımda D&R'a gitmek için adımlarımı sıklaştırdım. Bu sırada telefonum çaldı ve ben kulaklığımdaki tuşa basarak telefonu açtım. Karşımdaki o yorgun ses Derin'e aitti.
"Alo Özge"
"Kızım noldu sesin niye böyle geliyo?"
"Ya hiç sorma Alper'le saatlerdir uğraşıyoruz"
Alper, Derin'in bebeklikten bu yana en yakın erkek arkadaşıydı. Kardeş gibilerdi.
"Oğlum ne yapıyosunuz bu kadar anlamadım ki, alt tarafı bir aile toplantısı"
"Kanka yok iş sandığımızdan farklıymış. Bugün Eliz ablayı isteyeceklermiş yemekte. Hazırlıklar büyüdü tabi."
"Aa ne kadar güzel, yorulduğunuza değer bence"
"Bakalım. Neyse sen neden ara beni dedin?"
"Şu Necla Hoca'nın istediği kitapların ismini sorucaktım"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALBİMİN KIRIKLARI
RomanceHer kalbin vardır alınması gereken kırıkları fakat kesmeye kıyamadığı...