BÖLÜM-53

253 7 0
                                    

"Zaten ıslağım boğazın ortasında
Yaşlarım gizleniyor damlalarında
Durma, yağmur durma

Cilalanıyor ruhum istanbul sağnağında
Damlalar karışmış elmacıklarıma
Durma, yağmur durma...

Okunmuyor adı artık yıldızlarda
Ayrılık yazıyor arkası yarınlarda
Sorma bana, sen de onu sorma

Sorma, sorma doldur boğaziçini
Sen doldur ben içerim efkarımla kana kana
Durma, durma doldur boğaziçini
sen doldur ben içerim yalanlara kana kana
Durma, canım cayır cayır yanıyor
Söndür yalvarırım durma n'olur durma

Durma, yağmur durma
Sorma, sen de onu sorma..."

Boğaza karşı küçük bir cafenin önünde oturmuş kararan havanın ağlayışını izlerken küçük harflerle mırıldandım çok sevdiğim bu şarkının sözlerini onu beklerken..

Gözlerim doluyordu kendi söylediğim şarkıyla. Cafenin içinde dolu masalar vardı ama hava soğuk olduğundan dışarıda kimse yoktu. Yağmur üzerimdeki brandaya vurarak büyük bir gürültü oluşturuyordu.
Önümde hala dumanı tüten çaydan bir yudum daha aldım ve bir iç çektim.
Gelmeyecek diye ödüm kopuyordu.

Yalnızca sol kulağımda takılı olan kulaklıktan aynı şarkı son ses doluyordu beynime. Bol replayli günlerimden biri daha..

Ben gözüm boğazda şarkıyı mırıldanırken karşımdaki sandalye çekildi. Gözlerim şaşkınlıkla açıldığında heyecanla parladığına da emindim.

Derin bir nefes aldıktan sonra "Hoşgeldin" dedim heyecanımı bastırmaya çalışmadan.

Hiçbir şey söylemeden masaya oturdu ve camdan içeri bakıp içerdeki garsonlardan birine el kaldırdı.
Garson yanımıza gelene kadar hiçbir şey söylemedi.

"Bize iki çay" dedi garson yanımıza geldiğinde. Neredeyse bitmiş olan bardağımı da biraz öne ittim garson alabilsin diye.

Garson çaylarımızı getirmek üzere içeri girdiğinde cesaretimi toplayıp sessizliği bozdum.

"Nasılsın?"

"İyi" dedi ağzının içinde. Gözlerime bakmıyordu sanki özellikle.

Sol kulağımda takılı olan kulaklık garson çaylarımızı getirene kadar kaldı. Sonra da müziği kapatıp cebime koydum telefonumu.

O her zamanki gibi çayını şekersiz içiyordu. Bense çay tabağımın kenarındaki iki şekerden birini atıp karıştırıyordum.
Yağmur sesi, dalgaların sesi, bir de benim çay kaşığımın sesi..

"Çok garip geliyor biliyor musun?" dedim o dışarıyı gözlerken. Söylediğim şey dikkatini çekmiş olacak ki bana baktı.

"Seninle yabancı gibi olmak. Konuşmak için çabalamak.."

İç çektiğini fark ettim. Gözleri tekrar denizi buldu. Yine hiçbir şey söylemedi.
Bir süre daha sessiz kalsak da artık konuşmanın vakti gelmişti.

"Seni konuşturamayacağımı anladım. Bari ben artık mevzuya gireyim. Hoş zaten senin konuşmanı da beklemiyordum ama.. En azından beni dinlemeyi kabul ettiğin için teşekkür ederim."

Önemi yok dercesine umursamazca kafasını salladıktan sonra çayından birkaç yudum aldı.

Sinirlerimi bozuyordu böyle davranması. Hiç umrunda değilmişim gibi davranması beni çok incitiyordu. Paramparça oluyordum. Ayrıca onunla bu kadar resmi konuşmak, doğru kelimeleri bulmaya çalışmak canımı acıtıyordu.
Biraz neyi nasıl söyleyeceğimi, nerden başlayacağımı düşündüm.

KALBİMİN KIRIKLARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin