Toprak'ın evinden ayrıldıktan sonra otele geçmeden önce İskender Abi'ye uğramak istedim. Ne zamandır görmüyordum. Bu şehire dair özlediklerim listesinde ilk üçteydi elbette.
Taksiye bindim ve onun kitapçısına doğru yola çıktım. Fakat İstanbul'un yine azizliği tuttu ve trafik arap saçına döndü.Taksiciye parasını ödeyip taksiden indim ve yürümeye başladım. Zaten çok kalmamıştı. Ama trafiği bekleyecek olsam bir saatte gidemezdim.
Yürürken aklımdan geçen onca anıyla savaşıyordum. Bu sokaklar.. Bir gün burayı bu kadar özleyebileceğimi kim tahmin ederdi ki?
Ben düşüncelerimle boğuşurken telefonumun sesini duydum. Bir yandan yürürken bir yandan çantamı karıştırıyordum telefon bulmak için. O sırada birine çarptım. Fakat muhteşem çarpmıştım. Öküz gibi girmiştim.
Özür dilemek için arkamı döndüğümde karşımda sinirli bakışları benimkiyle aynı anda şaşkınlığa dönen iki kız..
Derin ve Burçak..Öylece kalakaldım. Özür dilemek için açtığım ağzım geri kapandı. Ne yapacağımı şaşırmış halde öylece bakakaldım.
"Ö-Özge?" dediler aynı anda.
Bir anda gözlerim dolmuştu. Ne yapacağımı ne söyleyeceğimi bilmiyordum. Evet onları görmek istemiştim ama bu şekilde değil..
"Selam!" dedim gülümsemeye çalışarak. Ama yapacağım en saçma hamleydi. Gözlerim iyice buğulanmıştı.
"Sen.. Sen nerdesin Özge?" diye sordu Derin. Hem kızgın hem şaşkın hem de kırgındı..
"Özür dilerim" dedim daha kısık bir sesle. O an gözümden bir yaş yanağıma süzüldü bile. Engel olamazdım daha fazla. "Çok özür dilerim."
"Özür falan dileme! Nerdeydin onu söyle?!" Bu kez bağıran Burçaktı.
Önce iç çekip sonra cevap verdim. "Antalya. Antalya'ya döndüm."
"Neden haber vermedin? Neden öylece çekip gittin?"
"Me-mektup? Mektup bıraktım."
"Mektup ha? Mektup?" Yapmacık bir kahkaha attı Derin. Ama öfke kusuyordu.
"Mektupta ne yazıyordu biliyor musun? Bütün bir yıl yanımda olduğunuz için size çok teşekkür ederim. İyiki hayatıma girdiniz. Sizi çok seviyorum. Ne olursa olsun beni unutmayın. Siz benim sadece arkadaşım değil aynı zamanda kardeşlerimsiniz..
Ben gidiyorum. ÖZGE.' Ne kadar açıklayıcı değil mi? Sana ulaşmak için neler yaptık biliyor musun sen?""Bakın mecburdum. Bir bilseniz olanları.. Mecburdum.."
"Mecburdun ha? Neye mecburdun? O mektuba 'ben Antalya'ya dönüyorum. Siz de hayatımdan geçip gittiniz işte. Beni merak edip peşime düşmeyin çünkü siz benim umrumda değilsiniz. Hayattayım ve iyiyim merak etmeyin' yazmaktan da mı acizdin? Bu kadarını bari yazsaydın da biz de bu kıza ne oldu diye korkudan telaştan ölüp ölüp dirilmeseydik?" dedi Derin en sitemli haliyle.
"Hanımefendiye bak ya! MecburMUŞ. Antalya'ya dönMÜŞ. Seni merak ettiğime, üzüldüğüme, gözyaşlarıma bin pişmanım! Anladın mı? Değmezmişsin be!"
Ne? Gözyaşı? Endişe? Burçak.. Derin.. Beni merak etmiş, endişelenmiş, üzülmüşler miydi? Tabiki üzülmüşlerdi! Aptal kafam! Nasıl da düşünememiştim onlara bir telefon açıp ben iyiyim demeyi. Ya da bir şekilde iletişime geçmeyi..
Ah! Kendimi kandırıyordum. Tabiki akıl edememek değildi. Cesaret edememiştim..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
KALBİMİN KIRIKLARI
RomanceHer kalbin vardır alınması gereken kırıkları fakat kesmeye kıyamadığı...