BÖLÜM-18

299 6 1
                                    

Toprak beni eve bıraktıktan sonra gitti. Bu gece gelmeyecekti. Eve girdiğimde annem de babam da evdeydi..

"Özge?"

"Beniim"

Annem yanıma geldi. 

"Nasıl geçti akşam yemeğiniz?"

"Güzeldi. Ilgaz Bey selam söyledi."

Odama çıkarken annem durdurdu.

"Niye kaçıyorsun, anlatsana neler yaptınız, nasıl geçti?"

"Anne sıradan bir yemek işte. Anlatılacak bir şey yok"

Cevap vermesini beklemeden bir üst kata ulaşmıştım bile.. Bir kat daha çıkıp odama girdim. Çantamı ve ceketimi çıkardıktan sonra kendimi yatağa attım. Perdeleri açık penceremden gözüken yıldızlar bana göz kırpıyordu. Gecenin laciverti bana huzur veriyordu. Büyük bir mutlulukla kalktım yataktan.
Üzerimdeki tshirt ve eteği çıkardığım an pijamalarımı giymeye vakit bulamadan telefonum çaldı. Bakmadan açtım telefonu.

"Alo?"

"Özge?"  arayan Toprak'tı.

"Efendim?"

"Nasılsın?"

"İyiyim? Sen?"

"Neden her şeyi soru sorar gibi söylüyorsun?"

"Neden aradığını merak ettim?"

"Ha şey. Ya şey için aradım."

"Ne için?"

"Şey için.. Şeyy.. Aaa arayamaz mıyım be sana mı sorucam?"

"Hıım sesimi duymak mı istedin yoksa beni mi özledin?"

"Saçmalama be az önce yanımdaydın."

"Neden aradın o zaman?"

"Bu gece gelmicem ya."

"Eee?"

"Kızım sen şimdi camı kapıyı falan açmışsındır, incecik giyiniyosun zaten. Kapat kapıyı üzerini de iyi ört. Geberip gitme de başıma iş açma benim. En son seni gören benim, tanıklık falan isterler şimdi."

"Ha sırf tanık olmamak için yanii. Pekii."

"Özge! Kapat camı kapıyı sıkı giyin dedim sana uzatma işte. Hem ne var senin üstünde?"

Öksürmeye başladım.

"Özge? İyi misin?"

"Hıhı. İ-iyiyim. Şey. Şey var."

"Ne var?"

"Iıı şey, şey. Aaa sana ne bee?!1!"

"Lan manyak ne atarlanıyon kendi kendine. Aaa sen yoksaa?"

"Ne ben yoksa??"

"Çıplak mısın ahahahah" bir kahkaha patlattı.

"Yuh hayır. Tabiki hayır. Pijama. Pijamalarım var üstümde."

"Emin misin?"

"Özgeyim."

"Özge bi siktir git şurdan yaa"

"Tamam tamam iğrençti kabul."

"Neyse zıbar hadi kapıyorum ben"

"İyi geceler"

"Eyvallah"

Telefonu kapattı. Öküz. Tam bir öküz. Eyvallah ne ya? İnsan sana da falan der bari. Öküz işte.
Pijamalarımı giymek için çekmeceme yöneldim ki teras kapım tıklatıldı. Nasıl bir sıçramaydı o öyle!! Ödüm patlamıştı. Gerçekten çok korkmuştum. Çekmecenin önünde yerde duran bordo sweati hemen üzerime geçirip fermuarını göğüs çatalımın üstüne kadar -sutyenim gözükmeyecek kadar- çektim. Kalçamı da kapatacak kadar uzundu zaten.
Kapıya ağır hareketlerle gittim ve giderken masamdan ele geçirdiğim matematik test kitabımı elime aldım. Oldukça kalındı ve her kimse kafasına geçirip yere yıkmak konusunda işe yarar gibi görünüyordu. 
Kapıyı açtığımda karşımdaki Topraktı.

İlk önce yüzüme, sonra üzerime, sonra da elimdeki kitaba bakıp güldü.

"Ne? Ne var? Neden gülüyosun?"

Hala gülüyordu.

"Ya başkası olsaydı. Ya.. hırsız yada katil olsaydı!"

"Bu kitapla mı öldürecektin?"

"Neden öldürüyüm be? Bayıltmak için işe yarayabilir."

"Hani çıplak değildin sen?" gülmeye devam ediyordu.

"Toprak, kitap bayıltmak için işe yarıyor mu denemeye ne dersin?"

Elimdeki kitabı kaldırdım yukarı.

"Onu bana vuracak göt yok sende güzelim"

"Ahahaha o niye?"

"Vuramazsın da ondan."

"Emin misin?" derken bir adım attı ve yaklaştı.

"Eminim."

"Emin misin?" diye tekrar sorarken bir adım daha attı ve artık oldukça yakındık. FAZLA YAKIN!

Kalbim yine hızlanmaya başlamıştı. Toprakla nefeslerimiz yüzümüze değecek kadar yakın mesafede durmaya alışmıştım artık, ama bu defa durum farklıydı. Çıplaktım var mı ötesi?!
Yutkunarak cevap verdim.

"Eminim!"

"Bunu yapamazsın"

"Biraz daha yaklaşırsan yapacağım!"

Vücudunu vücudumda hissedeceğim kadar yakın duruyordu artık bana. Tekrar yutkundum ve elimdeki kitabı büyük bir hışımla kaldırım ensesine çakmaya hazırlanırken müthiş bir refleksle tuttu bileğimi. Bileğimden tutup kendine iyice yapıştırınca beni, elimdeki kitap da yere düştü.
Kalbim yerinden çıkacaktı, ellerim titriyordu.

"Boşuna sormadım ben üzerinde ne vardı diye."

Ne demek istediğini anlamadığımı bakışlarımdan anlamış olsa gerek ki ben cevap vermeden konuşmaya devam etti.

"Kapı açık ve üşüyorsun. Git giyin, ben terastayım. Giyinince açarsın kapıyı."

"Burda kalabilirsin."

"Giyin Özge."

"Giyinicem. Ama.. Burda kalabilirsin."

"Anlamadım?"

"Ben banyoda giyinirim. Terasta üşüme, burda bekle."

"Gerek yok. Haziran ayındayız zaten, üşümem ben."

"Haziran olabilir? Ama sahile yakınız, burası çok esiyor, ayrıca geceleri hep soğuk oluyor İstanbul."

Kapıyı kapatmak için arkasına dolandığımda "Antalya'dan geldiğin için sana soğuk gibi geliyo aslında gayet iyi hava."

"Neyse ne. Bekle işte burda. Ben giyinip gelicem" dedim pijamalarımı elime alıp banyoya giderken. 

Banyoya girdim. Kapıyı kilitlemek ve kilitlememek arasında kararsız kalsam da kilitlemedim. Toprak'a güveniyordum.
Pijamalarımı giyip odama döndüm.

"Cidden, niye geldin sen?"

"Bu saatte uyuyamıyorum. Bide alışkanlık olmuş ya burda uyuyorum ya da gece gidiyorum. Bu saatlerde odamda olmak tuhaf geldi."

"Bana da oluyor bazen."

Yatağa gittim ve zaten açık olan yatağıma girdim. Yanıma geldi ve soluma yattı her zamanki gibi. 

"Çok garip.."

"Garip olan ne?"

"Şuan yaptığımız şey."

"Ne yapıyoruz ki biz?"

"Benim odamda, benim yatağımda... Birlikte..."

"Kötü bir şey yapmıyoruz Özge. Uyuyoruz salak gibi."

'Salak gibi' kısmı kafamı kurcalarken konuşmaya devam etti.

"Aslında benim içinde çok garip yatakta başka bir kızla..."

"Ne yani? Daha önce hiçbir kızla yatmadın mı?"

"Aahahahah. Yattım. Ama.. Biz uyumuyorduk." dedi yine piç piç gülerek. 

Sinirlenip arkamı döndüm. 

"Lan?"

"Piişt sana diyoruum??"

"Özgee?! Kızdın mı?"

Beni tek eliyle kendine doğru çevirmeye çalışıyordu.
Omzumdaki elini, omuz silkerek ittim. 

"Uyuyacağım ben, yorgunum."

"Ya saçmalama ne uykusu saat daha 12."

"Benim uykum var."

"Özge!"

Cevap vermedim. Ona doğru dönmeyeceğimi fark etti ve bu defa iki eliyle tutup  sırt üstü yatırdı. Sol elini yan tarafıma koyup tekrar dönmemi engelledi. Dirseğiyle destek alarak birkaç karış üstümde duruyordu kafası. 

"Kıskandın mı?" diye sordu yumuşak ses tonuyla gülümseyerek. Daha öncekilerin aksine piç bir gülümseme değildi bu. Daha samimiydi. 

"Seni neden kıskanayım ben?"

Gözleri gözlerime kilitlenmişti.

"Kıskanınca acayip tatlı oluyosun ahahah" işte bu ses tonu piç Toprak'a aitti..

"Kıskanmadım!"

"Hıhıı. Eminim."

"Çekilcek misin üstümden? Hayır çünkü kendi iradenle çekilmek gibi bir niyetin yoksa ben kendi yöntemlerimle çekicem seni!" 

"Az önce gördük ne kadar güçlü olduğunu, nasıl kendi yöntemlerinle halledebileceğini. Çekilmek istemezsem sen beni kaldıramazsın."

"Gayette kaldırabilirim. O an müsait durumda değildim."

"Şimdi ben sana bir şey yapmaya çalışsam karşı koyabileceksin yani?"

"Elbette!!"

"Yai şimdi seni öpsmek ya da seninle sevişm..."

"TOPRAK! Ben senin o yatıp kalktığın kızlardan değilim tamam mı? Eğer başka arzuların varsa olman gereken yatak burası değil!"

Hala gözleri gözlerimde kilitliydi. Gülümsüyordu. 
Yaklaştı.. Yaklaştı.. Ve biraz daha.. Onunda kalbinin hızlandığını hissetmiştim. 

Dudakları dudaklarıma değdiği an kalbim göğüs kafesimi yumruklamaya hatta tekmelemeye başlamıştı. Öpüşü sert ve asi Toprak'ın aksine yumuşak ve huzur vericiydi. Oldukça tatlı, sıcak, mükemmel... Ve tanıdık... Dudakları tanıdık geliyordu. Öpüşünün verdiği sıcaklık, heyecan, huzurla gelen o coşku oldukça tanıdıktı. Ve saniyeler sonra bazı sahneler gözümde kesik kesik canlanmaya başladı. 
Batuhan'la kavga ettikten sonra Toprak'la gittiğimiz o gece klübünün çıkış anı.. Çıkıştaki kavga anımız ve.. Toprak'ın öpüşü... 
Saniyeler sonra geri çekildiğinde ikimizde nefes nefese kalmıştık. Birbirimize bakarken ikimizde nefeslerimizi düzene sokmaya çalışıyorduk. 
Gözlerimi kapattım. Toprak da yattı yanıma. Kısa bir süre ikimizde tavana baktık sırt üstü yatarak. Sonrasında düzeni bozduk. Yine onun omuz boşluğuna yattım ve o yine koluyla sardı bedenimi.

Sessizliği bozan ben oldum.

"Bu ilk değil, değil mi?"

"İlk öpüşmem olup olmadığını mı soruyosun?"

"Hayır tabiki. Bu.. Bizim.. İlk değil. Değil mi?"

"Hatırlıyo muydun?" diye sordu sakin ve yumuşak bir ses tonuyla.

"Hatırlamıyodum. Ama şuan.. Kesik kesik."

"Evet. İlk değildi."

İkimizde sessiz kalmayı seçtik. Gözlerimi kapattım ve kendimi uykunun kollarına bıraktım... 

Alarmın sesiyle uyandık. Gözlerimi araladığımda Toprak gözlerini çoktan açmıştı. 

"Uyandın mı?"

"Uyanmaya çalışıyorum" dedim gözlerimi açmaya çalışırken. 

Telefonumu elime alıp kapattım alarmı. 

"Bu alarm neden?"

"Bilmiyorum. Geçen hafta sınav vardı ya, kurmuştum. Kurulu kalmış."

"Okula gidecek miyiz?"

"Hiç canım istemiyor..."

"Benimde."

"Ne yapalım?"

"Bilmem. Sen karar ver."

"Tamam o zaman kalk hazırlanalım. Düşünürüz bu arada."

Yataktan kalktım. Gözümü ovuştura ovuştura gittim banyoya. Yüzümü yıkayıp odaya döndüğümde hala yatıyordu.

"Topraak hadii"

"Ne hadi ya uykum var benim."

"Off kalk"

"İyi. Kalkarım beş dakikaya."

"Kafasının altındaki yastığı çekip tekrar bağırdım. "KALK!"

Oflayarak kalktı ve banyoya gitti. Bende odamı topladım.

"Evet ne yapıyoruz karar verdin mi?"

"Evet aslında aklımda bir şey var ama kabul eder misin bilmiyorum?"

"Neymiş o fikir?"

"Pikniik"

"Piknik?"

"Piknik. Bildiğin."

"O nasıl olucak?"

"Ya şimdi alıcaz yiyecek birkaç bişey alıcaz gidicez ağaç evin oraya. O şelalenin orda piknik miknik yapıcaz işte." 

"İyi peki."

"Aaa oleey"

Dolabımı açtım ve içinden siyah sporcu atletimle beyaz salaş yarım kollu ince bir tshirtümü aldım. Altına da siyah penye bir şortu aldım ve banyoya gittim. Üzerimi giyindikten sonra Saçımı tepeden topladım. Makyaj yapmayacaktım, yalnızca göz altlarıma siyah kalem çekip çıktım.

"Hazır mısın?"

"Ben hazırım ama alacaklarımız henüz hazır değil."

"Ne alıcaz ki?"

"Bekle."

Çalışma masamın üstünden bir kağıt aldım. Üzerine listelemeye başladım alacaklarımızı:

1.Yiyecek ve içecekler
2. Yere oturabilmek için örtü
3. Top, ip vb.
4. Ve güneş gözlüklerii!!
 
Listeyi Toprak'a gösterdim. Kalemi eline alıp 5. maddeyi de o ekledi.

5.Yedek kıyafet

"Yedek kıyafet neden?"

"Ne olur ne olmaz diye işte."

"İyi peki."

Çantalarımın yanından spor çantamı çıkardım. Voleybol oynarken kullandığım için oldukça genişti.
Dolabımdan yedek kıyafet, gözlük ve sweat aldım, üşürsem diye. Eski eşyalarımın arasından voleybol topumu ve küçükken oynadığım ipi de bulup çantaya koydum. Elif Abla gelmiş olabileceği için Toprak terastan çıktı. Bense merdivenlerden aşağı indim. Henüz ortalıkta kimse gözükmüyordu. 
Mutfağa gittim. Çekmecelerden büyük bir örtü aldım ve çantaya koydum. Yiyecek ve içeceği yol üzerinde bir marketten halledecektik. 
Kimseye yakalanmadığım için şükredip kapıyı açarken karşımda Elif Abla belirdi. Geç kalmıştı belli ki.

"Aaa kızım, nereye böyle? Geç kaldım bende, bizim oğlanın veli toplantısı vardı da annenden izin aldım."

"Anladıım. Ben de tam çıkıyodum zaten"

"Nereye böyle? Okulun yok mu bugün senin?"

"Son hafta gitmiyoruz pek."

"Nereye böyle peki?"

"Piknik apıcaz bi arkadaşla."

"Ne pikniği?"

"Ne pikniği mi? Ne zamandan beri senin tarafından sorguya çekiliyorum Elif abla?"

"İyi tamam demedik bişey. Geç kalma, haber ver annenlere"

"Tamam, bay"

Çıktım evden. Bahçe kapısına giderken Toprak bağırarak saklandığı yerden çıktı ve korkuttu.

"Gerizekalı!! Ödüp koptu!"

"Dünden beri bu iki ahahaha"

"Salak!"

"Kızma güzellik"

Yanağımdan makas alıp göz kırptı. Bahçeden çıkıp arabasına bindik ve onun evine yola çıktık. Evine girdiğimizde bana arabada kalmamı söyledi. Ben müzik çaları karıştırırken koşarak gidip geldi bile. 5 dakika sürmemişti. Şaşırdım.

"Vaay. Çok çabuk geldin."

"Tabi kızım ne sandın. Senin gibi uyuz muyum ben?"

"Uyuz mu olduk şimdi de? Vay bee"

Arabayı çalıştırdı ve ağaç evin yoluna koyulduk.Yol üzerinde bir süpermarkette durup yiyecek, içecek, abur cubur aldık ve yola devam ettik.
Yarım saat- 45 dakika sonra gelmiştik. Gözlüklerimiz gözümüzde, spor çantalarımız elimizde ağaç eve doğru ormanın içine doğru yürüdük. Şelalenin kenarına geldiğimizde durduk. Biraz etrafa baktıktan sonra ben çantamdaki örtüyü çıkardım ve yere serdim.
O da çantasını yere bıraktı ve içinden aldıklarımızı çıkardı. 

"Acıktın mı?"

"Evet."

"Yiyelim o zaman bir şeyler" dedim mutlulukla şakıyarak. Ben sandviç yapmak için salamları keserken o hiçbir şey yapmıyordum.

"Toprak Bey, zahmet olmazsa yardım etmek ister misiniz?"

"Öff yapıyosun işte. Ben napıcam ki?"

"Iıım şunların birazını da sen kez. Bende içecekleri doldurayım."

"Niye ben kesiyorum?"

"Kesmeyi bilmiyo musun yoksa?"

"Yoo ne alaka?"

"iyi o zaman kes hadi."

Salamı dilimlemek için eline bıçağı ve salamı aldı ancak ya çok kalın ya da çok ince kesiyordu. O haline bakıp güldüm. Elimdeki bardağa kolayı doldurduktan sonra kapağını kapatıp Toprak'ın yanına geçtim.

"Öyle değil salak"

"Ya ne fark eder. Kesiliyo işte"

Kahkaha attım. Bıçağı elinden alıp orantılı bir dilim kestim. 

"Böyle."

Bıçağı tekrar ona uzattım Tekrar deniyordu ama yine yanlış yerden başlıyordu. Elini tutup kesmeye başlayacağı yerigösterdim ve bıraktım. Ordan başlayarak kesti ve muhteşem bir dilimdi!!
Güldü. 

"Bu beniim" diyerek düzgün kestiği dilimi ağzına tıktı. İkimizde güldük.

Sandviçleri hazırlayıp kolalarımızla birlikte kahvaltımızı da etmiş olduk. Yediklerimizi toparlayıp ormanda yürüyüşe çıktık. Tempolu bir yürüyüşten sonra koşmaya başladık. Bazen ben arkada kalıyordum bazen o. O önüme geçtiğinde hırslanığp hızlandım ve önüne geçmekle kalmayıp bayağı fark attım.

Arkamı dönüp baktım koşarken ve "yakalayamaz kii" diye bağırdım. Durmamıştım fakat hızım düşmüştü ona bakarken. Ben öyle söylediğimde "öyle mii?" diyerek hızlanmaya başladı. Bende hızımı artırıp koşmaya devam ettim. Ağaçların arasından geçiyor, koşuyorduk. Bir yandan kahkaha atıyor bir yandan da kaçmaya çalışıyordum. Şelaleye doğru dönüp kaçmya devam ettim ve sandığımdan daha da uzun sürmüştü. Oldukça hızlıydı ama kendimden bekelemediğim bir performansla koşuyordum. Göle yaklaştığımızda yorulmaya başlamıştım ve Toprak yorulmadan tüm hızıyla koşmaya devam ediyordu. Arkama bakarak koşmaya başlamıştım çünkü Toprak oldukça yakındı. Gölün kıyısına geldiğimizde ben iyice yorulmuştum ve dolanmaya çalışırken Toprak belimden tuttu ve fren yapamadığı için göle düştük. 

İkimizde kahkaha atıyorduk. Kulaç atarak birkaç metre ileriye gitti ve durdu. belinden biraz daha yukarısına kadar suya batmıştı artık. Yanına gittiğimde benim göğüs hizamın biraz altındaydı su. 

"Zaa eziik sen daha çok ıslandın kısa olduğun için"

"Öyle mii" dedim ve hiç beklemediğini bildiğimden ittirdim. Ama yere iyi bastığından düşmedi. 

"Vaay çakala bak demek suya sokmaya çalışıyosun ha?" diyip kafamdan tutup suya soktu. Yukarı çıkmak için çırpınırken kafama bastırıyordu ve çıkamıyordum. Uzun süre çırpındım ama durmadı. Bende taktik değiştirip tüm çabalarımı kestim ve kendimi serbest bıraktım. Tuttuğum nefesimi bıraktım ve dibe çökmeye çalıştım. Ve başardım! 
Toprak'ın sesini duyuyordum ama ne söylediği anlaşılmıyordu.
Birkaç saniye geçmeden Toprak'ın kolları beni kucaklayıp sudan çıkardı ve kenara doğru yürümeye başladı.

"Özgee? Özgee?!! Özgeee?!!!"

Kenara yaklaştığımızda gözlerimi açtım ve gülmeye başladım. Hemen kollarını çekti ve düştüm.

"Numara mıydı lan şerefsiiz?!"

"Ahahaha nasıl da yedin ama? Hani sokamazdım seni suya??" 

Ben hala kahkaha atıyordum ama o bozulmuşa benziyordu. 

"Gerizekalı!" dedi kızarak ve kenara biraz daha yaklaştı. Çıkacağı sırada bileğinden tuttum ve tekrar göle çektim. Karşı koymadı, elini tutup daha da ortaya çektim. Daha derindi.

Ortalara geldiğimizde elini bıraktım. Ve arkamı döndüm. 

"Toprak"

"Efendim?"

"Ya burası göl değil mi? Bu akan su nereye gidiyor?"

"Değil. Kayalıkların arkasında bi kanal var. Su ordan bir yerlere akıyo işte"

"Aaa"

"Yaa"

Gülüp tekrar ona döndüm. 

"Güneş çok vurmaya başladı çıksak mıı?"

"Kenara kadar yarışalım mı?"

"Tamam bana uyar."

İkimizde balıklama suya girip kenara kadar yüzmeye başladık. Ama o benden daha uzundu ve benden çok daha önce vardı. Ben kenara geldiğimde o çıkmıştı bile. Elimden tutup çıkmama yardım etti.

"Ya napıcaz şimdi böyle ıslak ıslak"

Çantasından iki mavi havlu çıkardı ve birini bana doğru attı. 

"Süpersin Toprakk!!"

"Ne sandın?" dedi kurulanırken yine en egoist haliyle. 

"Saçımızı başımızı kuruladık. Giyinelim mi?"

"Güneş var. Kurumayı dene?"

"Olur. Kurumazsak giyiniriz."

"Aynen."

Havlular ıslandığı için güeşe kurumaları için bıraktık ve yemyeşil çimenlere uzandık.
Gözlüklerimizi getirdiğimiz için şanslıydık. Güneş gözlüklerimizi taktık ve ben telefonumdan şarkı aramaya başladım.

"Napıyosun?"

"Müzik seçiyorum."

Elimdeki telefonu çekti ve listeme baktı. Sonra birini seçip tuş kilidini kapatıp kendi yanına koydu telefonumu. Yine... Teoman- İki Yabancı...

Şarkıda söz girince şarkıyı o da mırıldanmaya başladı. Ona bende katıldım. Teomanla düet yapıyorduk sanki.. Şarkı bitene kadar birbirimize hiç bakmadık. Gözlüklerimizin ardından uçsuz bucaksız gökyüzünü izliyorduk. 

Şarkı değiştikten sonra konuşmaya, sohbet etmeye başladık. Bir süre konuştuk. Birçok şeyden...

Telefonumu eline aldı ve karıştırmaya başladı. Yanına yaklaştım neye baktığını anlamak için. Bir süre mesajlara baktı. 

"Bu kim?"

"Utku mu?"

"Evet. Maşallah gece gündüz konuşmuşsunuz."

"Utku, Antalya'dan. Öz kardeşimdir, en birinci kardeşim"

"Bu kim?"

"Göktuğ. O da kardeşim gibidir. Orda gördüğün bütün erkek isimleri kardeşim gibidir."

"Hiç kimseyle flört etmiyo musun kızım sen?"

"Hayır. Sen ediyo musun ki?"

"Sana ne?"

"Peki"

Keni yerime çekildim tekrar. Haklıydı. Bana neydi ki? Dün öpüştüğü dedesiydi çünkü! Pekala çıkmıyor olabilirdik ama.. Öpmüştü. Hiçbir şey olmamış gibi davranmasınız bile zor hazmediyordum zaten. Birde şimdi.. Herneyse. Haklıydı. Bana ne ki?

"Bozuldun mu?"

"Hayır Toprak. Niye bozuluyum ya dediğin gibi. Bana ne?"

"Aa bozulmuş valla. Gel hadi fotoğraf çekinelim"

"Hayır canım istemiyor."

"Yuh. Fotoğraf çekinmek için kıçını yırtan kıza noldu?"

Yattığım yerden kalktım ve üstümü çırptım. O da kalktı.

"Özge bu kadar mı kızdın gerçekten?"

Yine cevap vermedim. Havluların yanına gidip yerden aldım. Peşimden geldi. Birkaç kez daha ısrarla sordu ama cevap vermedim. 
Önüme geçip bileklerimden tuttu. 

"Yok kimse. Tamam? Flört ettiğim, konuştuğum hiç kimse yok."

Yine cevap vermedim. Yüzüne de bakmıyordum. Eliyle çenemden tutup yüzümü kaldırdı. Gözlerime bakarak konuştu.

"Zamanımın çoğu yanında geçiyo başkasına ayıracak vakit mi bıraktın bende?" dedi gülerek. Ama komik değildi.

"Yanımda olmak zorunda değilsin Toprak. Burda zorla durmak zorunda değilsin. Başına silah dayamıyorum. Gidebilirsin. Git. Gerçekten. Kendim dönebilirim."

"Bok dönersin."

Yüzüne sinirle bakıp bileğimi çektim ve örtünün yanına gidip havluları bıraktım. Çantamdan kuru kıyafetlerimi çıkardım. 

"Yapma ama!! Ciddi misin Özge? Gidicek misin gerçekten?"

Cevap vermedim ve ormanın iç kısmına yürümeye başladım. Giyinmek için. Peşimden geldi. Üzerimdeki salaş beyaz tshirtü çıkardım ve siyah sporcu atletimin üzerine yedek getirdiğim pembe tshirtü geçirmeye yeltendim. Toprak tuttu tekrar.

"Islak bu. Üstüne giyemezsin tshirtü."

"Git başımdan o zaman, çıkarayım onu da."

"Ben yanındayken çıkaramıyo musun?"

Gerçekten sinirlenmiştim ve cevap vermeden yere bıraktığım çantaı alıp daha da içeri yürümeye başladım. Kolumdan tutup döndürdü.

"Özge! Gitmiyosun bi yere!"

"Gidicem."

"Gidemezsin."

"Neden?" 

"Yanımda kalmanı seviyorum

Benim silahımla beni vurmuştu. Kolumu bıraktı. Ve arkasını dönüp oturduğumuz yere döndü. Üzerimdeki siyah sporcu atletini çıkarıp pembe tshirtü giydim ve nemli şortu çıkartıp siyah yarım taytımı da giydim. Hala nemli olan kıyafetlerimi çantaya koydum ve Toprak'ın yanına gittim.
Kıyafetlerimi iyice kurumaları için  ağaçlara bıraktım.
Toprak elleri cebinde şelaleyi seyrediyordu. Arkasında durdum. Arkasını döndü. Önce bana sonra kıyafetlerime baktı. 

"Gitmeyecek misin?"

Hayır anlamında kafamı salladım ve ona sarıldım. 

KALBİMİN KIRIKLARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin