BÖLÜM-37

327 6 1
                                    

Biz birbirimize sarılırken bir alkış koptu. Her yer karanlıktı ve sadece bizim üzerimizde beyaz bir ışık vardı. Alkış sesleri çok yüksekti fakat hiçbiri umrumda değildi. Toprak kulağıma fısıldadı.

"Özür dilerim."

Bu iki kelime birden her şeyin farkına varmamı sağlamıştı.

Bir anda gözümde kesik kesik canlanan o berbat sahneler..

O gece.. Toprak'a ilan-ı aşk ettiğim gece cevap bile vermeyişi... Beni gecenin karanlığında kaybolmaya sürüklemesi.. Toprak'tan sonra uyuyamadığım, sabaha kadar ağladığım her gece, ruh gibi konuşmadan yemeden içmeden yaşadığım günler, televizyonda evleneceği haberini duyduğumda yaşadıklarım, kuaförde onun sesi sandığımda geçirdiğim sinir krizi, Antalya'ya gitmeden önce evine son kez gittiğimde Dilara'yı görmem, intihar girişimim.. Deniz de onu beklerken boğuluşum.. Ve niceleri. Hepsi birkaç saniye içinde korkunç sahneler olarak gelip geçti gözümün önünden.

Bir anda geri çekildim. Yüzüne baktım. Ağlamıştı. Gözleri kızarmıştı. Bıraktığı sakallar oldukça uzamış saçlarına karışmıştı. Erkeksi yüzü bakımsızlığına rağmen oldukça çekiciydi. Ama ona olan nefretim her şeyin üstğne geçmişti. Yüzüne daha önce hiç atmadığım hızda bir tokat geçirdim. O kadar sert ve hızlıydı ki benim elim bile acımıştı. Herkes sessizliğe gömülmüş bize bakıyorlardı. Toprak o kadar şaşırmıştı ki.

Ağlıyordum. Kafamı yavaşça sağa sola hareket ettirdim. Karşıma neden çıktın dercesine.. Seni artık hayatımda istemiyorum dercesine..

Ve yüzümdeki öfkeyi gözyaşlarım bile gizleyemez hale gelmişti. Hızlı adımlarla sahneden indim ve kalabalığı yararak çıkışa ulaşmaya çalıştım.

Toprak arkamdan seslenmişti. Umrumda değildi. Çıkışa geldikten sonra Toprak'ın sesini tekrar duydum. Peşimden geliyordu. Ona teslim olamazdım. Koşmaya başladım. Tüm hızımla koşuyordum. Nereye koştuğumu bilmeden.

Durmuyordu. Koşuyordu. Ve hem koşup hem bağırıyordu. Ama duramazdım. Ona teslim olamazdım. Koştum. Koştum. Koştuk...

Dakikalarca koştuk. En son kaçacak yer bulamayıp plaja yöneldim. Plaj oldukça büyüktü ve kasabanın merkezine yakın olan kısmı sabaha kadar hereketli geçerdi. Bense ormana yakın kısma gelmiştim. Işıklardan ve seslerden oldukça uzaktı. Yerleşim yeri de yoktu. Ay ışığı vardı yalnızca. Ben yorgunluktan ölüp bitmiştim ama Toprak hâlâ bıkmadan peşimden geliyordu. Ayakkabılarıma aldırmadan kumlara daldım.

Ve artık önümde sadece deniz vardı.. Gidecek yerin kalmamıştı ve Toprak da yavaşlamış olsa da birkaç adım ötemdeydi artık. Arkamı döndüm. Yavaş yavaş geri adımlar atarken hızlı hızlı nefes alıp veriyordum.

"Gelme!"

"Özge.. Lütfen. Gel konuşalım. Kaçma nolur.."

"Gelme!!"

"Özge!!"

"Gelme dedim sana!"

"Konuşmamız gerekiyor!"

'Hayır' anlamında kafa salladım. Ve geri adımlarla artık suya girmiştim. Hâlâ geri geri gidiyordum. O da hâlâ üzerime doğru geliyordu. Hem ağlıyor hem de geri geri gidiyordum. Gittikçe daha çok batıyordum suya. Artık kıyafetlerim de ıslanmaya başlamıştı ama umrumda değildi.

"Gelme diyorum. Lütfen gelme! Git!" ağlayarak yalvarıyordum bağırarak.

"Özge, daha fazla gitme! Konuşmamız lazım. Nereye kadar kaçacaksın?!"

"Giit!" dedim yine boğuk sesimle bağırarak. Artık parmak uçlarıma kalkmak zorundaydım. Saçlarım bile ıslanmıştı. "Git! Nolursun git! İstanbul'a dön! Rahat bırak beni, SİKTİR GİT!"

KALBİMİN KIRIKLARIHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin