Araba, bir saatlik orman yolundan sonra eski ve boş olan bir deponun önünde durdu. Dışardaki dört adam depoyu önden korurken içerde ve arka tarafta daha fazla adam olduğunu tahmin etmek zor değildi.
'Evet Hazelciğim kaçma ihtimalin de sıfırlandığına göre şehadet getirmeye başlayabilirsin kızım.' dedi iç sesim. Teşekkürler iç ses.
Arabanın durmasıyla Hazel de arabadan inmişti. Asım tekrar kızın koluna tutacak olsa da Mehmet kızın dini hassasiyetlerini göz önünde bulundurarak gözleriyle delikanlıyı durdurdu. Korumalar gelen kıza şaşkın ve garip bakarlarken boş deponun içine girdiler. Etrafın fazla tozlu olması Hazel'in öksürmesine sebep oldu. Depo iki bölmeden oluşuyordu. Kapıdan girince boş olan alandan geçip başka bir kapıyla bir odaya bağlandılar. Hazel kaçma ihtimalinin olmadığını farkında olsa da etrafı incelemekten kendini alıkoyamadı. Her ihtimali değerlendirmek zorundaydı.
Girdikleri oda da bir tane masa arkasında döner bir sandalye, sandalyenin üzerinde ben buraya ait değilim diye bağıran bir adam, ki adam öyle öfkeli bakıyordu ki tökezlemeden edemedi. Siyah saçlarına inat bembeyaz teniyle aynı vampirlere benziyor diye ne zamandır suskun olan iç sesi devreye girdi. Belki de hastadır diye ona cevap vermekten geri duramadı Hazel. Evet şimdi tam iç sesle tartışma sırasıydı.
Odaya girdiğinden beri bütün gözler üzerindeydi bunu farkında olması gerilmesine ve utanmasına sebep olsa da bu gerçeği göz ardı edip odayı incelemeye devam etti. Pencerenin önünde sırtı ona dönük olan adam ayak sesleriyle gelenlere dönmüş genç kız bir kere daha tökezlemekten kendini alamamıştı. Kumral saçları, esmer teni, bal rengi gözleriyle bu adamın ne kadar yakışıklı olduğu düştü aklına. Boyunun bir doksana yakın oluğunu tahmin etmek zor değildi. Biçimli vücuduna oturan takım elbise kendisini getiren adamlar gibi ben mafyayım diye bağırmıyor aksine ben saygın bir iş adamıyım diye bağırıyordu. Hazel'in aklına gelen düşüncelerle alaylı bir gülümseme geçti yüzünden. Bir genç kızı kaçıran saygın(!) iş adamı. Ne saygın ama. Gerçi kendisi de arabaya hiçbir zorluk çıkarmadan binmişti. Pek kaçırılmış gibi durmuyordu. Keşke biraz zorluk mu çıkarsaydı?
Kendisine buz gibi bakan adamdan gözlerini kaçırdı. Odada hazır kıta bir şekilde dikilen iki adam dışında kimse yoktu. Bunların koruma olduğunu düşündü. Masa da oturan adamın tam karşısına geldiklerinde Mehmet ve Asım adama selam verip çıktılar. Oturan adam öfkeli ve bir o kadar soğuk bir ifadeyle kendisini baştan aşağı süzdü. Hazel ise bu bakışlardan korkmamak için kendini motive etmeye çalışıyordu. "Korkma kızım! Sen yanlış bir şey yapmadın. Bu adamların ne istediğini öğren ve çık git buradan. Allah bizimle korkma."
Masadaki adam daha fazla kendisini tutamayıp ayağa fırladı. Elini masaya vurup bir yandan da bağırdı.
"KARDEŞİM NEREDE?"
Adama bakmayan Hazel duyduğu sesle yerinde sıçrayıp birkaç adım geriledi. Korktuğunu belli etmek istemese de şu an yüzünün kireç gibi beyazladığına emindi. Her zaman ortaya çıkmakta gecikmeyen göz yaşları sınırda beklerken havaya baktı. Bu adamların yanında ağlamayacaktı.
Talha Hancıoğlu adım sesleriyle arkasını döndüğünde şoka uğradı. Saniyelik de olsa yüzünden geçen şok ifadesini kontrol edip yerini sert bir ifadeye bıraktı. İnanamıyordu. Bu kız yeğenim dediği kızı kaçırmaya nasıl cesaret ederdi. Bir de tesettürlü değil miydi? Tesettürü böyle kirlettiği için kaşlarını çattı. Şimdi bir kaşık suda boğmak istiyordu bu kızı. Üstelik kendisine bakıp alayla kıvrılan dudakları gözünden kaçmamıştı. Belli ki nasıl oyuna getirdiğini düşünüp alay ediyordu kendileriyle. Sakinleşmek için nefes aldı. Metanetli davranması gereken burada oydu. Kenan kız kardeşi için yeterince öfkeliydi zaten. Onu da kendinden başka zapt edecek kimse yoktu.
Kenan'ın bağırmasıyla gözlerini tekrar kıza çevirdi. Yüzündeki ağlamaklı ifade canını sıkmıştı. Öyle masum ve korkmuş gözüküyordu ki o gülümseyişi görmese kendi bile inanabilirdi. Pasif kalıp kızın hareketlerini incelemekte karar kıldı.
Hazel gözlerini karşısındaki adama çevirdi. Boğazını temizleyip sakin bir ses tonuyla konuştu.
"Bunu size düşündürten ne?"
Karşısındaki bu kızın böyle sakin olması Kenan'ı çıldırtıyordu. Bir de böyle bilmezliğe vurmuş haliyle konuşması içindeki aklı başında son parçayı da götürdü. Masanın arkasından çıkıp bir hışımla kızın yanına geldi. Talha da onunla hareket etmiş olası bir durumda müdahale edebilmek için yanında bekliyordu. Şimdi Hazel ve iki adam arasında yarım metre ara ya vardı ya yoktu. Kenan havaya kaldırdığı parmağını sanki kızın gözüne sokmak ister gibi sallayıp bir yandan da bağırıyordu.
"ULAN, SEN BİR DE BENİMLE DALGA MI GEÇİYORSUN?"
Kenan sinirle ellerini saçlarından geçirip bir geri bir ileri yürümeye başladı. Bir yandan da kahkaha atıp Talha'ya baktı. "Talha, kardeşim görüyor musun? Kadını birazdan öldüreceğim o benle dalga geçiyor?" diye sonlara doğru bağırdı. Talha Hazel'e bir bakış attı. Kızın korkudan titrediğini görüyor ama dışarıya belli etmemeye çalışıyordu.
Talha araya girmeye karar verdi. Kenan 11 yaşlarındaki kardeşi Açelya'ya çok değer veriyordu. Babası annesi vefat ettikten sonra başka bir kadınla evlenmiş daha sonra da Açelya dünyaya gelmişti. Açelya'nın doğumdan beş yıl sonra bir trafik kazasında hem üvey annesi hem de babası vefat etmişti. O zamandan beri Açelya Kenan'ın canıydı. Tek ailesi oyken şimdi kız ortadan kaybolmuştu. Hem de bir aydır evlerinde çalışan bu kadın yüzünden. İkisi dışarı çıkmışlar, Açelya kaçırılmış, kadın ortadan kaybolmuştu. Ta ki kendileri kadını yakalayana kadar. Planlı bir hareket olduğu öyle belliydi ki. Tek istedikleri Açelya'yı sağ salim kurtarıp bunu planlayan şerefsizleri bu alemden silmekti. Bunun içinde bu kızın konuşmasına ihtiyaç vardı.
"Her şeyi zaten biliyoruz, anlat kimin itisin? Açelya nerede?
Hazel en başından beri sessiz duran adamın konuşmasıyla ona döndü aralarında az bir mesafe vardı. Sert yüz hatları soğuk ses tonuyla içinin titrediğini düşündü. Bağırıp çağırsa belki daha az korkardı ama öyle bir bakıyordu ki gözleriyle öldürüyordu adam. Yüzünü tam manasıyla adama döndü.
"Bu kanıya nereden vardınız bilmiyorum ama.." konuşmasını tamamlayamadan Kenan bağırarak araya girdi. Bu kızın palavralarını dinlemeyecekti. Bir hışımla Hazel'in kolunu tuttu. Öyle sert tutuyordu ki ne kadar dirense de elinden kurtulamadı.
"Yeter saçmalıkların" dedikten sonra boşta olan eliyle belinden silahını çıkarıp kızın alnına dayadı. Buz gibi ses tonuyla konuştu. "3 saniyen var nerede olduğunu söylemek için" kolunu tuttuğu elini bırakmış üç işareti yapmıştı. Hazel korkuyla gerilemek istese de kal gelmişti. Evet daha önce silah görmüştü. Hatta babası onu ve kardeşini atış yapmaya bile götürmüştü defalarca. Silahlardan korkmam diye düşünüyordu. Ama bu düşüncesi namlu alnına dayanana kadarmış. Artık tutmakta zorlandığı göz yaşları firar ederken Kenan'ın arkasındaki Talha'ya baktı. Belki dedi belki bu adam anlar masum olduğumu. Ne kendini anlatacak enerjisi kalmıştı ne karşı koyacak. Gerçi alnında bir silah dayalıyken nasıl karşı koyacaktı bilmiyordu ama sustu. Kenan saymaya başlamıştı bile
"3"
Allah'a sığındı.
"2"
Gözlerini kapatıp fısıltıyla kelime-i şehadet getirdi.
"1"
....
Sizce Hazel nasıl kurtulacak? Bilirsiniz baş karakter ölürse kitap biter :D
Lütfen yorummm
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAŞIMIZA GELENLER (TAMAMLANDI) 🖤
SpiritualUyarı : Talha Hancıoğlu hayali bir karakterdir yaşayanlarda onu aramayınız. ▪▪▪ Bir adam ve bir kadının kaderlerinin beklenmedik şekilde kesişmesiyle başlayan aşk hikayesi.. Allah önce adamı yarattı bundan 27 sene önce. Sonra kadını yarattı 22 sene...