Arafta kalmış gibi hissediyordum. Sanki bana yer bulunamıyordu. Herhangi bir yere ait değildim. Ne cennete, ne de cehenneme.
Burası cennet olamazdı. Cennet bu kadar karanlık değildi. En azından hayallerimde daha renkli bir yer vardı.
Burası cehennem de olamazdı. Alevleri barındıran bir yere göre fazla soğuktu. Yoksa cehennem buzlardan mı oluşuyordu?
Cehennem ateşi beni yakardı, bu doğruydu. Peki buz? Erimeye mahkum bir kar tanesi beni yakar mıydı?
Gözlerimi araladım ve kıpırdamadan tavana bakmaya başladım.
Hep böyle olmaz mıydı? İnsan ölmek istediğinde daha derin yaşamaz mıydı?
Nerede olduğum hakkında hiçbir fikrim yoktu. Beni öpen adamı tanımıyordum. O soğuk suyun içerisinde dakikalarca kalıp, nasıl hiçbir hastalık belirtisi göstermediğimi bilmiyordum.
Bunların hiçbiri umurumda değildi. Belki de ilk defa düşünmüyordum. Bundan sonra ne yapacağımı planlamıyordum. Kötü düşüncelere kafamda yer vermiyordum. Bu, uzun zaman sonra başıma gelen tek güzel gelişmeydi.
"Uyandın." Duyduğum kalın ses ile kafamı yavaşça sola doğru çevirdim. "Ve susuyorsun."
Alnına dökülen beyaz saçları, soluk beyaz tenini kapatmaya yetmiyordu. Gümüş gözleri, gözlerimin içerisine bakıyordu. Çıkık elmacık kemikleri ve kan kırmızısı dudakları vardı. Beyaz kaşları yine çatıktı. Üzerinde siyah bir tişört vardı. Yapılı bir vücuda sahipti. Karşımdaki yabancı, kesinlikle mükemmel görünüyordu.
Boğazımdaki yumruyu gidermek için yutkundum ve yatakta doğruldum. Kısık bir ses ile "Sen kimsin?" diye sordum.
Arkasına yaslandı. Cebinden çıkardığı sigara paketinden bir sigara aldı ve dudaklarına götürdü. Yanındaki masanın üzerindeki mumu havaya kaldırarak yavaş bir şekilde sigarasına tuttu ve sigaranın yanmasını sağladı. Bu süre zarfında, gözlerini gözlerimden ayırmamıştı.
Mumu masaya bırakırken, "Seni kaçırdım sayılır," dedi.
Gazete sayfalarıyla kaplanmış pencereye sırtımı dayadım ve sağ elimi göğsüme koydum. Hayır, şimdi olmamalıydı. Şimdi sırası değildi.
Zor bir şey değil. Sadece cevap vereceksin.
"Beni..." Derin bir nefes aldım. Sorun yok, her şey iyi olacak. "Beni neden kurtardın?"
"Seni kaçırdığıma değil de, kurtardığıma mı takılıyorsun?"
"İntiharı seçmiş olmam, zaten artık hiçbir şeye takılmayacağımı gösterir."
Yalan söylüyorsun. Sen her zaman, her şeyi kafana taktın. Bu yüzden bu haldesin. Seni sen bitirdin.
Bir şey söylemeden ayağa kalktı. "Aşağıya inelim," dedi. Kafamı ona doğru çevirdim. Derin bir nefes alıp üzerimdeki yorganı itekledim.
Buradan gitmem gerekiyordu. Bu dünyadan gitmem gerekiyordu.
Ayağa kalkınca bedenimi süzdüm. Üzerimde büyük, siyah bir tişört vardı. Tişört o kadar büyüktü ki, kasıklarımın altına kadar uzanıyordu.
Rahatsız oldum çünkü bacaklarım ince değildi. Hiç kimse beni böyle görmemeliydi.
Bakışlarımız buluştuğunda, gözlerimi kaçırdım. En azından beni tanımıyordu. Bir daha onu görmek zorunda kalmayacaktım. Umursamaz bir insan gibi görünüyordu. Belki de bacaklarımı fark etmemişti bile.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mart Dokuzu
FantasíaGenç kız kaymaya devam etti. Üşüyordu ama bunu sorun etmiyordu. Üşümek istiyordu. Ayağının altındaki kaygan zemin, ona iyi geliyordu. Fakat bu sefer iyi hissetmiyordu. Üzerinde bulunduğu buzun ince olduğunu biliyordu. Buzun çatırdama seslerini duyma...