Ay tepedeydi yeniden, her zaman olduğu gibi. Evren benim sakinleşmemi, iyileşmemi istiyordu belki de.
Çünkü biliyorum; ne zaman ağlasam ay gösterir bana yüzünü.
Ama hayır, bu gece ağlamayacağım. Bu gece, bir masumun ağlamasını engelleyeceğim.
Diğer geceler ağlamasına sebep olarak.
Kar yağmıyordu, yağdıramazdım çünkü nisan ayında kar yağmazdı. Dünyanın düzenini bozamazdım.
Oysa dünya, birkaç saat önce benim düzenimi yerle yeksan etmişti.
Ellerimi yasladığım çiti sıktım. Hıncımı çıkarmak, çiti kırmak istiyordum.
Yapmadım.
Fakat kulağıma çatırdayan buzların sesi geldi.
Hava kararmıştı, babası birkaç saat önce evden çıkmıştı. Neden ışıkları açmıyordu? Başına bir şey mi gelmişti?
İçimi büyük bir tedirginlik sardı. Zarar görmüş olabilir miydi? Belki de ben görmemiştim ve o da eve girip kıza zarar vermişti.
Korkuyla çitlerin etrafından dolandım ve bahçeye girdim. O kıza bir şey olursa kendimi asla affetmezdim.
Evin kapısına geldiğimde duraksadım. Ne yapacaktım? Kapıyı çalamazdım. Eğer ona hiçbir şey olmamışsa karşıma çıkardı ve beni görürdü. Beni bilmemeliydi. Beni tanımamalıydı. Sadece onun güvenliğinden emin olmalıydım ve içime yeni bir vicdan azabı ekmemeliydim.
Evin etrafını dolanarak açık bir pencere aradım fakat bütün camların önünde demir vardı. Hadi ama, şimdi içeriye nasıl girecektim?
Bir anda kafamın içinde bir fikir parladı ve ne kadar yanlış olsa da kendime yapmak zorunda olduğumu hatırlatarak evin arka tarafındaki bir pencereye doğru ilerledim.
Ellerim demirlerin cama tutunduğu köşeye temas etti ve saniyeler içinde pencere ve demir buz tuttu. Parmaklarım iki demiri kavradı ve kolaylıkla yerinden çıkardı.
Buz bir şekilde bana itaat ediyordu ve bunu hiçbir akıl kabul etmezdi. Ne yapmak istediğimi zihnimde şekillendirmem yeterliydi, ellerimi kullanmama bile gerek yoktu. Demiri yere koyarak pencere kenarının çıkıntısını kavradığımda, buz olduğu için kolaylıkla kendime çekmiştim ve işte, cam açılmıştı.
Ses çıkartmamaya özen göstererek içeriye girdim. Etraf karanlıktı. Normal bir insan önünü göremezdi fakat bir iblis olmanın artı yanları da vardı. Zifiri karanlığı mavi aydınlatmayla görmek gibi.
Bu odada iki yatak bulunuyordu. Duvarlar krem rengiydi ve sol taraftaki yatağın duvarında basketbol ile ilgili posterler asılıydı. Üzerinde bir basket topu olan örtü, bu yatağın bir erkek çocuğuna ait olduğunu kulağıma fısıldıyordu.
Diğer yatak ise sadeydi. Beyaz renkteydi ve duvarları boştu. Sanki orada kalan kişi, bu evde yatılı kalan bir misafirdi.
İstemsizce beyaz yatağa doğru ilerledim. Bu odanın iki kardeşe ait olduğunu anlamak zor değildi. Bir kardeş bu kadar hayat doluyken, diğeri neden yatılı misafir gibiydi ki?
Yatağa dokunmadım, beyazın rengine saygı duydum. Krem rengi duvara parmaklarım temas ettikten saniyeler sonra duvarın üzerini küçük kar taneleri kapladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mart Dokuzu
FantasyGenç kız kaymaya devam etti. Üşüyordu ama bunu sorun etmiyordu. Üşümek istiyordu. Ayağının altındaki kaygan zemin, ona iyi geliyordu. Fakat bu sefer iyi hissetmiyordu. Üzerinde bulunduğu buzun ince olduğunu biliyordu. Buzun çatırdama seslerini duyma...