Gaza geldim, attım, gidiyorum... İyi okumalar...
Bazı hasarlar kalıcı oluyordu.
Bazı acılar geçmiyordu.
Bazı insanlar affedilmiyordu.
Bazı insanlar affedilebiliyor muydu?
"Neden böylesin?" demişti bir keresinde en değer verdiğim insanlardan biri. "Neden yapıyorsun bunu kendine?"
"Bilerek yapmıyorum," demiştim.
"Buket seninle konuşmaya çalışmış. Arkadaş olmak istemiş, doğum gününü kutlamış. Kızın yüzüne bile bakmadan gitmişsin."
"Öyle değil-"
"Yeter," demişti en sonunda. "Bıktım artık senden. Yoruldum, Şirin. Beni ne hâle getirdiğini görmüyor musun? Senin yanında durdukça ben de tükeniyorum. Benim de hayatımı yaşamaya hakkım var." Sonra da gözden kaybolmuştu.
"Peki ben?" diye sormuştum arkasından. "Benim hayatımı yaşamaya hakkım yok mu? Ben de arkadaşım olsun istiyorum. Ben de sevilmek istiyorum. Ben de rahatça nefes alabilmek istiyorum." Yine nefes alamamaya başlamıştım. "Ben neden sorunluyum? Neden her şey beni bu kadar korkutuyor ki? Ben neden yaşayamıyorum?"
O gün çok ağlamıştım. Boş bir sokakta, kimsesiz bir kız çocuğuna ev olmuştu kaldırım taşları. Evren gizlenmek istediğimi anlamış gibi bulutların gözyaşlarını üzerime akıtmış, benim yaşlarımı saklamıştı.
O andan sonra, kendi gözümde hep sorunlu olarak kalmıştım. Aslında ben sadece yaşamaya çalışıyordum. Kendi kendime, öylece ve bomboş.
Yirmi altı aralık, doğum günüm. Yedi gün kalmış olan on sekizinci yaşım.
Dört sene öncesiydi. Liseye yeni geçmiştik ve bir kişiden başka hiç arkadaşım yoktu. Aslında arkadaşa ihtiyacım da yoktu.
O tek kişi, sınıfın en sevileniydi. Kendisi gittikten sonra okulun da en sevileni olmuştu. Birçok kız gibi, Buket de onu seviyordu. Sevgisi karşılıksızdı ama Buket böyle düşünmüyordu.
Onun gözüne girebilmek için benim yanıma gelmişti. Bazı şeyleri dile getiremiyordum ama aptal değildim. O gün, benim yanıma geldiğinde ve sevdiğiyle, yani benim tek yakınımla konuştuğunu söyleyerek gözüme girmeye çalıştığında lavaboya kaçmıştım.
Çünkü duymuştum. Arkadaşlarıyla beraber benim hakkımda söylediklerini duymuştum.
"Yazık, hiç arkadaşı yokmuş. Seninki de onu yalnız bırakmıyor. Çok değer veriyor belli."
"O seviyorsa, bende severim. Ayrıca üzülüyorum Şirin'e. Oturmuş en arkaya sessiz sessiz, kimse onu görmüyor bile."
"Bizim mahallede oturuyorlar. Dışarıda da kafası eğik geziyor hep."
"Dışarı mı çıkıyor sanki? Şirin'i bahane ederek onunla konuştum biraz. Evden okula, okuldan eve geliyormuş. Elinde olsa okula bile gelmeyecekmiş de, izin vermiyormuş ona."
"Ay yok artık! Bu kadar asosyallik de fazla canım."
Oysa ki bu asosyallik değildi. Ben sadece canavarlardan korkan bir çocuktum.
Canavarlar insanlardı.
Beni hâlâ korkutuyorlardı.
Ben de bir canavardım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Mart Dokuzu
FantasiaGenç kız kaymaya devam etti. Üşüyordu ama bunu sorun etmiyordu. Üşümek istiyordu. Ayağının altındaki kaygan zemin, ona iyi geliyordu. Fakat bu sefer iyi hissetmiyordu. Üzerinde bulunduğu buzun ince olduğunu biliyordu. Buzun çatırdama seslerini duyma...