18. Bölüm "Yabancı Tanıdıklar ve Parçalanan Kalpler"

758 59 9
                                    

Bir yabancının tattırdığı ilk kalp kırıklığı unutulmaz. En beteri ilkidir. Hiç olmasın istersin, hiç üzülmeyesin istersin. Ama hayat pembe bir rüya değil, hayat, kalp sancılarını göğsümüzde yırtık açacak kadar şiddetlendiren bir kabus.

Dış dünyaya ilk defa açıldığınızda ve ilk hayal kırıklığının acı tadını çiğnemeye başladığınızda, bir süre sonra çiğnediğiniz lokmayı büyütür, yutmak zorunda kalırdınız.

Daha sonra ise kalbinizi dışarıya kapatırdınız. Yabancıların söylediği kalp burkan sözler, yalnızca göğsünüze inen yumruklar olur. Kimi zaman şiddetli, kimi zaman hafif yumruklar. Ama hiçbir zaman kalbinize ulaşmaz.

Öte yandan kalbimizde taşıdığımız insanlar, cinayet işlemek için yanıp tutuşan kelimelerle bizi vurduklarında göğsümüzde bir kara delik oluşur, kalbimizi de içine hapsederdi. Onu bizden çalardı, geri vermezdi.

Kalbimi, yırtıkta açığa çıkan kara deliğe gömmeyi üç yıl önce bırakmıştım. Çünkü sevdiğim, kalbime kabul ettiğim tüm insanlar ölmüştü. Annem ve kardeşim beni bırakıp bu hayattan gitmişlerdi. Babamı ise kapı dışarı eden bendim: Kalbimden.

Tek bir acılı geceme bakmıştı. O kadar tartışma yaşamış, kavga etmiştik ancak babama karşı olan sevgim hiç bitmemişti. O geceye kadar.

Babamla aynı evin içinde bir ay boyunca birbirimizin yüzüne bakmadığımız olmuştu. Benim yüzümden evi terk edecek raddeye gelmiş, annem olmasa ailemizi dağıtacağı olmuştu. Bana sinirlenip telefonumu yere fırlattığı, yine bana vurmamak için bardak kırdığı da olmuştu.

Ancak öyle bir gece vardı ki, her şeye rağmen babama olan sevgimi silip yerine derin bir tiksinti oluşturmuştu.

"Ece'lere gidebilir miyim?" diye sormuştum o akşam babama. "Çiğdem teyze davet etti. Yarışma için de konuşacağız. Çok geç kalmam."

"On birde evde ol," demişti. "Akşam akşam rahatsızlık vermeyelim insanlara."

Ne kadar da düşünceliydi. Aramızda sorunlar çıkmasa, hayatımın sonuna kadar konuşabileceğim tek insan babamdı. Hiçbir zaman kahramanım olmamıştı, diğer kız çocukları gibi ilk aşkım da babam değildi.

Kahramanım olmamıştı, çünkü beni kendisinden kurtaramamıştı. İlk aşkım değildi, çünkü bana hiç sarılmamıştı.

O akşam kafamı sallamakla yetinip evden çıkmıştım. Telefonum yoktu çünkü babam, ders çalışmamamı telefona bağlayarak onu benden almıştı.

Ece'nin babası sürekli yurt dışına gittiği için babam onlara gitmemde bir sorun bulmuyordu. Ece'yle arkadaş değildik ancak Çiğdem teyze için birbirimize katlanıyorduk.  Çiğdem teyze, Ece'yle arkadaş olmadığımızı biliyordu fakat denemekten vazgeçmiyordu. O, beni gerçekten de kızı gibi görüyordu.

Bahar ayına yeni girmiştik, hava sıcaktı. Bu sebeple o akşam balkonda oturmayı tercih etmiştik. Zamanın nasıl geçtiğini anlamamıştım. Yanımda saate bakabileceğim bir telefonum da yoktu. Ancak bir anda kafama dank etmiş, babamın söylediği saatte evde olmam gerektiğini hatırlamıştım.

Saati sorduğumda Ece, "On biri iki geçiyor," demişti. 

Geç kalmadığıma sevinerek bardağımdaki çayı bitirmiş ve eve gitmek için hareketlenmiştim. Gitmeden önce bardakları da mutfağa götürmüştüm. Ardından ayakkabılarımı giymiştim ve sokağın sonundaki evime doğru yürümeye başlamıştım.

Mart DokuzuHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin