Ne söyleyeceğimi ya da ne düşünmem gerektiğini bilmiyordum. Birden gözyaşlarımı daha fazla tutamayacağımı hissettim. Kimseden izin almadan odadan çıktım. Koridorda önümü görmeden yürüyordum. Ağlıyordum. Sinirlenmiştim. Binadan dışarı çıktım. Söz hakkımın olmamasına anlam veremiyordum. Tek istediğim annemle konuşmaktı.
Telefonumu cebimden çıkardım. Annemin numarasını rehberden ararken birden hatırladım. Burada şebeke çekmiyordu. Lanet güvenlik gerekçesiyle kampüste manyetik bir alan yaratılmıştı. Nereye doğru yürüdüğümü bilmeden ilerlemeye devam ettim. Sonunda kendimi bir bahçenin içinde bankın üzerine attım.
Gözyaşlarım sonunda durunca olanları düşünmeye başladım. Doğum günüme on ay vardı. On ay boyunca bu eğitim merkezinde kalmak zorundaydım. Mantıklı düşünen yanım, bunun doğru olduğunu söylüyordu. Volen diyarında hükümdarlığını ilan eden Edelux, kraliçe adaylarını kraliçe olup olmadığına bakmaksızın yok edecekti. Bu nedenle güvenliğimizin sağlanması gerekliydi. Ama ben mantıklı olmak istemiyordum. Sadece sıradan yaşantıma devam etmek istiyordum.
Uzun süre, bankın üzerinde oturup düşündüm. Düşüncelerime o kadar dalmıştım ki bana yaklaşan kişiyi fark etmemiştim bile. Birisi boğazını temizledi. Kafamı kaldırdığımda ikizlerden karizmatik olarak tanımladığım Calvin karşımdaydı. Açık bir günde parlayan masmavi bir gökyüzü misali gülümsüyordu gözleri. Ben de gülümsemeye çalıştım ama beceremedim.
"Seni merak ettim. Biraz daha iyi misin?"
"Doğruyu söylemek gerekirse çok iyi değilim. Sadece bu yeni gelişme bende şok etkisi yarattı." Bu defa cılız da olsa gülümsemeyi başardım. "Oturmak ister misin?"
Oturduğum bankta kenara doğru kaydım. Calvin yanıma oturdu. Bir şey söylemeye ya da beni ikna etmeye çalışmadı. Sadece oturdu ve ben yeniden kendi düşüncelerime gömüldüm.
Calvin, "Zamanı ilk durdurduğumda sanırım beş altı yaşlarındaydım," diye söze başladı. Bana bakmıyordu. Dikkatle onu dinlemeye başladım. "Anaokuluna gidiyorduk. Cleavon ile savaş oyunu oynuyorduk. Ben prens olmuştum o da Volen askeri. Zamanı durduracağım şimdi dedim Cleavon'a. Çocuktuk sonuçta, böyle şeylere meraklıydık. Bileğime bastırdığım anda işaret canımı yakmıştı. Bilirsin işaret sekiz yaşından önce çıkmaz.
"Cleavon da aynı anda bileğini tuttu. İkimizde de işaret çıkmıştı. Ağlamaya başladık. Korkmuştuk. Etrafımızdaki diğer bütün çocuklar öylece donup kalmıştı. Ne yapacağımız konusunda hiçbir fikrimiz yoktu. Sonunda Cleavon işaretine dokunmaya cesaret etti. O dokunur dokunmaz da işaretin acısı yok oldu. Zaman hareket etmeye başladı ve her şey yeniden canlandı." Gülümsedi. "Sanırım Cleavon işarete dokunmasaydı öylece devam ederdi. Ben işaretime yeniden dokunmaya korkuyordum çünkü.
"İşarete dokununca her şey canlandı. Öğretmenimiz, bir saniye önce gülerken gördüğü çocukların bir saniye sonra ağlamış vaziyetlerini görünce sanırım şoka girmişti. Bir şey anlayamamıştı tabi. Biz bile hiçbir şey anlamamıştık.
"Akşam eve gidince ailemize hiçbir şey söylemedik. Fakat akşam yemeğinden hemen sonra bileğimizdeki işaretler tekrar yandı. Ne ben ne de Cleavon işarete dokunmamıştık. Salonun ortasında geçit açıldı. Beaton'u ilk kez o zaman gördüm. Yanında Dylan vardı. Dylan, henüz bizimle yaşıt olmasına rağmen gözüme çok daha büyük biri gibi görünmüştü. Ne yaptığını bilen birinin duruşu vardı. Babamız sıradan dünya insanıydı. Annem Satürn kızıydı. Babam, bizler hakkında her şeyi zaten biliyordu ama zaman durunca tabii o da diğer insanlar gibi donup kalıyordu. Dylan tekrar işaretine dokundu ve zamanı çözdü. Beaton, Cleavon ve benim prens olduğumuzu ailemize açıkladı, sonra beni ve kardeşimi beraberinde eğitim merkezine getirdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zaman Savaşçıları Serisi - &- 3 Hikaye Bir Arada😊
Science FictionZAMAN SAVAŞÇILARI SERİSİ PRENSES " Tek düşünebildiğim zamanın durmasıydı. Biliyordum burada zaman diye bir şey yoktu. Ama o an, o savaşçının hayatını kurtarmaktan başka bir şey düşünemiyordum." ⏳ O sıradan bir satürn kızıydı. Volen gezegeninde, yüz...