Daha gözlerimi açmadan bir şeylerin farklı olduğunu hissettim hemen. İşaretim yanmıyordu. Bu demek oluyordu ki zaman yeniden hareket etmeye başlamıştı. Ve zaman yeniden hareket etmeye başlamışsa savaş da sona ermiş demekti. Heyecanla yataktan fırladım. Odam karanlıktı. Güneş sonunda batmış ve gece olmuştu. Odanın köşesinde gölgelerin arasında birinin durduğunu fark ettim.
"Dylan!"
Onu gördüğüme bu kadar sevineceğimi hiç tahmin etmemiştim. Aslında düşündüğümden daha çok endişelenmiştim onlar için. Vakit kaybetmeden hemen ona doğru koşup beline sarıldım. "İyisin," diye çığlık attım.
Kollarıyla beni sararken "İyiyim," diye fısıldadı.
Onu görünce yaptığımız kavgayı, ona olan kırgınlığımı, beni sinir eden davranışlarını, her şeyi ama her şeyi unutmuştum. İyiydi ve geri dönmüştü. Öylece ona sarılmaya devam ettim. Onu bırakmam gerektiğini biliyordum ama rüya olmasından öyle çok korkuyordum ki. Ona daha sıkı sarıldım. Başımı göğsüne yaslayıp kalp atışlarını dinledim. Gerçekten burada, yanımdaydı.
Bir rüya olmadığına ikna olunca sonunda bir parça geri çekildim. Onun elleri hâlâ omuzlarımdaydı. Kafamı kaldırıp yüzüne baktım. "Savaş sona erdi mi? Bir şeyin var mı? Diğerleri? Onlar da iyi mi?"
"Merak etme Prenses. Hepimiz iyiyiz. Ufak tefek sıyrıklar var ama önemsiz."
"Merak etmemek ne mümkün. Çok endişelendim. Hepimiz endişelendik. Sizlere bir şey olacak diye. Ama artık buradasınız."
Beni delip geçen bakışlarıyla gözlerimin içine baktı. "Aslında buraya gelirken sana kızmayı planlıyordum ama sanırım biraz erteleyebilirim."
Yüzümü astım. Elbette yaptığımız şey unutulmamıştı. "Kızma lütfen. Haklısınız. Hatamızın farkındayız. Bir daha olmayacak."
"Sen ve Pansy. Aklınızdan ne geçiyordu? Pansy'i orada görünce, hele senin de onunla geldiğini duyunca neler hissettiğimi tahmin bile edemezsin. Cleavon seni geri gönderdiğini söylemeden önce hissettiğim öfke ve korku dayanılmazdı. Bir daha böyle bir şeyin olmasına izin vermeyeceğim."
"Biliyorum. Söylediğim gibi düşüncesizce davrandık. Hatamızı anladığımızda ise her şey için çok geçti."
"Lütfen prenses, bana söz ver. Bir daha asla savaş alanına gelmeyeceksin. "
"Dylan!"
"Söz ver Elya."
"Kendimi savunmayı öğreninceye kadar bir daha savaşa katılmayacağıma söz veriyorum." Tek kaşını havaya kaldırınca hemen ekledim. "Yapma ama ikimizde yardım etmek istedik. Elbette aptalca bir hareketti. İkimizde bunun farkındayız. Yine de bunun için burada değil miyiz? Bir şeyler yapmak, savaşı sona erdirmek istiyoruz."
Birden beni bırakınca kendimi boşluğa düşmüş gibi hissettim. Arkasını dönerek pencereye yürüdü. Parmaklarını sinirli bir şekilde saçlarının arasından geçirdi. "Yirmi beş yaşına geldiğinde zaten savaşı sona erdirecek gücü bulacaksın. Bu nedenle o günden önce bir şey yapamazsın. "
"Ya da diğerleri yirmi beş yaşını doldurunca," dedim. "Bak. Lütfen şimdi şu kraliçe kim konusunu tartışmayalım."
Pencerenin önünde arkası bana dönük bir şekilde duruyordu. Bir süre konuşmadı. Tekrar bana döndüğünde sesi buz gibiydi. "Sen ya da diğerleri. Bir daha asla savaş alanına gelmeyeceksiniz. Sizleri anlamam, yapmakta olduğunuz şeyi onaylayacağım anlamına gelmez. Savaşçı olmak istiyorsanız o zaman buraya kaydolup eğitiminizi başarıyla tamamlamanız gerekli. "
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Zaman Savaşçıları Serisi - &- 3 Hikaye Bir Arada😊
Science FictionZAMAN SAVAŞÇILARI SERİSİ PRENSES " Tek düşünebildiğim zamanın durmasıydı. Biliyordum burada zaman diye bir şey yoktu. Ama o an, o savaşçının hayatını kurtarmaktan başka bir şey düşünemiyordum." ⏳ O sıradan bir satürn kızıydı. Volen gezegeninde, yüz...