"Oradan bakınca polise falan mı benziyorum Ensar, nereden bileyim baban nerede!" dedim sakince. Bu çocuk yüzünden neredeyse bir aydır kafayı yemek üzereydim. Tam bitti derken devamlı karşımıza çıkıyordu. Arabadan henüz çıkmamıştı sadece kapısını açmış bize bakıyordu. Arkasından bir yığın insan vardı, ya korkmuştu, ya tedbir alıyordu ya da göz dağı veriyordu.
"En son sizin yanınıza geldi, Sönmez" dedi soyadımı bastırarak. Arabadan tamamen çıkıp kapısını sertçe kapattı. Kapının kapanma sesi hareketli sokakta adeta yankılanmış, birkaç gözün bize dönmesine neden olmuştu. Arkasından gelen adamları eliyle durdurup seri adımlarla bizim yanımıza geldi. Anlaşılan bugün de olaylı bir gün olacaktı.
Birkaç büyük adımla tam karşımıza dikiliverdi. Ellerimi saçlarımın arasından geçirip sabır istercesine yanaklarımı şişirdim.
"Babanın en son bizim yanımıza geldiği doğru. Ama onu sadece bir saat kadar gördüm, ondan sonrasında görmedim, Karabey." dedim. Sanki daha fazla yer varmış gibi birkaç adım daha atmıştı ki Aslı göğsünden iterek uzaklaştırdı. "Baban gibi fazla ileri gidiyorsun çocuk. Karşındaki kız sabırlı tamam" dedi Aslı Ensar'ı baştan aşağı süzüp. "Benim için aynı şeyi söyleyemeyiz."
"Oo sert kız ha, en sevdiğim." dedi Aslı'yı süzerken. İşaret parmağını Aslı'ya doğru yöneltip devam etti. "Ama seninle daha sonra ilgileneceğim."
"Baban gibisin çocuk, hep konuşuyorsun ama asla bir faaliyetin yok."
"Tamam kesin şunu!" diyerek girdim aralarına. Yoksa uzayıp gidecek ve muhtemelen çevremizdeki herkes başımıza üşüşecekti. Hoş az önce sağ çaprazımda ki duvarın köşesinden bekleyen iki çocuk koşarak uzaklaşmış, muhtemelen birilerine haber uçurmuştu. Zaten karışacak olan ortalığı daha da bulamaç haline getirmeye gerek yoktu.
"Baban nerede bilmiyorum Ensar. Onu o geceden sonra görmedim, görmedik." sağ kolundan tutup tamamen bana dönmesini sağlayıp devam ettim. "Bu ara ayağımın altında çok dolaşıyorsun ve bu durum canımı sıkmaya başladı." dedim son kelimeleri bastırarak. Kaşları alayla yukarıya doğru kalkmış, gözlerini tam gözlerime kenetlemişti.
Bir şeyler söylemek için dudaklarını aralamıştı ki üçüncü bir ses araya girmiş, ortamdaki gerilimi bir bıçak gibi kesmişti.
"Yanlış yerdesin, yanlış davranıyorsun ve yanlış konuşuyorsun." Gözleri Ensar ile benim aramda gidip geliyordu. "Tanışalım, adım Ömer." dedi elini uzatıp. Ensar gözlerini bu sefer ona uzanan ele doğru çevirdi. Benden kolunu kurtarıp iki elini de cebine soktu. Bu seni ciddiye almıyorum demenin sessiz yoluydu. Ömer sadece gülmek ile yetinmiş ve Ensar'ın yaptığı gibi ellerini cebine koymuştu.
"Umarım sözümü kesmenin geçerli bir sebebi vardır." dedi Ensar ukala bir tavırla. Az önce bizim aramızda olan gerilim yön değiştirmiş yavaş adımlarla Ömer ve Ensar arasına girmeye çalışıyordu.
"Senin gibi birinin sözünü kesmek buradaki herkesin kulak sağlığı için hayırlı bir hareketti." dedi. Ellerini ceplerinden çıkartıp iki yana doğru hava kaldırdı. Ardından hepimize bakıp konuşmaya devam etti. "Sizce de öyle değil mi?" herkesten sessiz bir onay aldıktan sonra eski pozisyonuna döndü. " Bak gördün mü? Herkes benimle aynı fikirde."
Ensar bekledi, başını arkaya yatırıp büyük bir kahkaha atmıştı. İşin garip kısmı Ömer'in de bu kahkahaya eşlik etmeseydi. İkisinde de ortak olan şey, iki kahkahanın da keyiften tamamen uzak olup tehdit dolu olmasıydı.
"Sen kimsin lan!" diye bağırdı Ensar kahkahasının kesip. "Benimle nasıl bu şekilde konuşursun sen benim kim olduğumu biliyor musun?
"Biliyorum tabii bilmez miyim. Sen bir hiçsin. Ne var ne de yoksun." Ensar yeniden konuşma girişiminde bulunmuştu ki yine susturulmuştu. "Babanı arıyormuşsun duyduğuma göre." dedi Ömer. Durdu, Ensar'a doğru bir iki adım atıp aradaki mesafeyi biraz daha kapattı. "Babanı burada arama, git Timur'a sor. Tanıyorsun değil mi Timur'u ?" Ömer yeniden bir adım attı. Bu sefer kulağına doğru eğilmişti. "Tabii ki de tanıyorsun. Timur'u her keş tanır." dedi fısıltıyla. Ben hemen diplerinde olduğum için rahatlıkla duymuştum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gizemli Ve Tehlikeli (Düzenleniyor)
Mystery / ThrillerKaranlık, çok karanlık. Aradan geçen zaman hepimizi değiştirmişti. Farklı yerlere dağılmıştık, kaybolmuştuk. Karanlığın üzerimize çökmesine biz izin vermiştik. Şimdi o karanlığı kaldırma vakti gelmişti. Kaldığımız yerden değil, düzeni yeniden kurma...