Ömer
Yin yang bize derki; her şeyin bir zıttı vardır. Zıt kutuplar birbirini tamamlar. Kötü insanlara karşı iyi insanlar vardır. Geceye karşı gündüz, kışa karşı yaz. Biri olmadan diğeri eksik ya da anlamsızdır.
Bizim de hayatımız yin yang gibi diyebilirim aslında. Bazen kötü olmamız gerekir, bizden daha kötülere karşı iyi olanları savunalım diye. Bazen gece olmamız gerekir çünkü, en karanlık sırları saklamamız gerekir. Ve bazen, ölmemiz, öldürmemiz gerekir dengeyi sağlamak için.
Başta bir şey hissetmezsin. Ölmüş ölmemiş umurunda bile olmaz. Sonuçta öldüren sen değilsindir. Ama zamanla ölen herkesle başbaşa kalırsın rüyalarında. İşte o an anlarsın ki vicdanın iki elinide sarmış boynuna, bırakmıyor. Uyku ile vedalaşırsın, her kahkahanda onlarla yaşarsın. Sonra normal akışa geri dönersin, tek farkla. Onlarca kişi ile yaşarsın her anı, onlarca kişi ile gülersin onlarla ağlarsın. Ama içten içe korktuğun bir şey vardır ki işte o en büyük belirsizliktir bizlerin hayatında.
"Neden gelmiş?" dedi Burak merakla. Bugün haber gelince onlara söylemeden çıkmıştım, haliyle hepsi merak içindeydi. Deri koltuğa biraz daha yayılıp sağ bacağımı sol dizimin üstüne attım. Bugün boşluğuma gelmiş ve ilk darbeyi ben yemiştim. Açıkçası iyi olmuştu çünkü ilk adımı atan ikinci adımı daha güvenle atacak ve önündeki ilk engele takılıp düşecekti.
"Babasını arıyor." dedim sigaramı küllüğe bastırırken. Dile kolaydı söylemek, ama düşününce... Söyleyecek bir şeyimiz yoktu. Babanı biz öldürdük diyemezdik. Nasıl bir açıklama yapılırdı ki zaten.
"Söyleseydin nerede olduğunu sende." dedi Doğukan. O bu tarz durumlara bize göre daha soğuk tepkiler verir ve genelde umursamazdı ya da öyle davranırdı.
"Ne diyecekti adama; Kardeş kusura bakma babanı biz öldürdük. Ama biz öldürmeseydik başkaları öldürecekti. İki türlü de ölecekti yani." Burak kafamdan geçen cümleyi kurmuş beni konuşmakla uğraştırmamıştı.
"Biz kimseyi öldürmedik önce bu konuda bir anlaşalım beyler. Ayrıca bu mesele gereğinden fazla uzadı. Bundan sonra olacak hiçbir şey bizi ilgilendirmez." dedi Oğuzhan. Sesinde kesin bir ton hakimdi. Ona göre bu dünyada herkesin bir görevi vardı. Yaptığımız ve yapacağımız her şey bize verilen görevlerdi. Başkasının işine karışmak ise rol çalmak, zamanın akışını değiştirmekti ve düzensiz olan her şeyin sonu hep aynıydı, yok olup gitmek.
"Ağabey'e haber verdiniz mi bugünü?" diye bir soru attım ortaya. Daha fazla ölümden konuşmak istemiyordum çünkü. Korktuğum için değildi ama. Ben ölümün bir son değil yeni bir başlangıç olacağını biliyordum. Bu dünya da her ne yaptıysak karşılığını alacağımızı da.
"Biz haber vermedik, Can ile Uzay anlatacaktı." Dedi Burak. Oturduğu deri koltukta doğrulup yanımda duran küllüğü önüne çekti. Sigarasını yakıp yeniden bana döndü. "İlk darbeyi yiyenin sen olduğunu da anlatırlar muhtemelen bilgin olsun kardeşim." Dedi alayla.
"Sıkıntı değil, unutma ki." Dedim ayağa kalkarken. Bugün yeterince muhabbet etmiş ve işleri ikinci plana atmıştım.
"İlk adımına güvenen, ikinci de muhakkak düşer." diyerek cümlemi tamamladı Doğu.
Girişte koltuğun üzerine gelişi güzel fırlattığım ceketimi alıp Can'ı aradım.
Can ve Uzay bizim yin yangımızın bariz örnekleriydi. İkisi de çok farklıydı. Can merhametliydi hem de çok, Uzay ise yeri gelince dünyanın en zalim insanına dönüşebiliyordu. Can her işte en son şiddete başvururken Uzay ilk şiddete yönelir dövdükten sonra ise teşekkür ederdi karşısındakine, stres atmasına yardımcı olduğu için. Can esmerdi, siyah saçları, siyah gözleri, kaşındaki ve dudağındaki piercingleri ile yang gibi görünen yin, Uzay ise onun tam tersi olarak bembeyaz teni, sarıya dönük saçları ve mavi gözleri ile yin gibi görünen yangtı.
Dünyanın en zıt ikilisi olmalarına rağmen herkesten iyi anlaşır, her işi beraber hallederlerdi. Aynı kaderi farklı hayatlar içerisinde yaşamış iki insandı onlar.
"Burnun kırıldı mı lan?" diyerek açtı telefonu Can. Sesinin her yerinde alay vardı ve muhtemelen suratında kocaman bir gülücük. "Allah aşkına kırılmadı de, bu çocuk yolu geri dönecek yoksa." dedi Uzay.
"Oğlum bana koyan bu kafa falan değil de, senin diline düşmek biliyorsun değil mi?" dedim onun gibi alayla. Her ne kadar sitem dolu bir cümle olsa da bu Can'ın pek umurunda olmamış, kulak zarımın yırtacak bir kahkaha basmıştı.
"İstersen gelip ben tedavi edeyim seni ha, ne dersin?" dedi Uzay.
"İkinizin ifadesini akşam alacağım ama önce geçen günkü adam, Halil. Onu nereye gömdünüz?" Bugünkü çocuğu içten içe boğmak istesem de babasına ne olduğunu bilmek hakkıydı. Bir belirsizlik ile yaşamasındansa acı çekmesi çok daha iyiydi.
"Neden, ne yapacaksın?" dedi Can ciddiyetle. Konu yaptığı işler olunca tamamen ciddi bir hale bürünür ve olabildiğince az konuşurdu.
"Lazım oldu işte, söyle sen." dedim.
"Bize sorma oğlum, biz de bilmiyoruz." Dedi Uzay araya girip. "Biz o gece yardıma gittiğimiz de bizimkiler herifi Timur'a teslim ediyordu. Başta bir tereddüt etsek de Ağabey'de orada görünce bir ses çıkarmadık." diyerek devam etti.
Şimdi işler garipleşmişti işte. O gece ölüm Ağabey tarafından emri verilmiş ama teslim edilmişti. Bunca sene öğrendiğim en büyük şeylerden biri; eğer birinin infaz emri verildiyse asla geri dönüşü olmadığıydı ve bu kural asla değişmezdi.
"Tamamdır Uzay sağolasın." dedim ve konuşmasını beklemeden kapattım.
Son birkaç aydır işler kurallara göre yürütülmüyordu. Her ne kadar üstünü örtmek isteseler de bu açıkça ortadaydı ve kafamın içini meşgul ediyordu. Bu durumu en kısa sürede derinden araştıracaktım ama öncesinde yapmam gerekenler vardı.
Bu gece yeniden karşı tarafa geçecektim. Her ne olursa olsun plan her zaman işlemeli çoğu yer sahipsiz kalmamalıydı. Çocuklara saati mesaj atıp telefonu tamamen kapattım.
"Senin evini bulmak neden bu kadar zor oldu ki!" henüz ilk basamağa adım atmıştım ki arkadan gelen ses olduğum yerde durmamı sağladı.
Ağacın altında, elleri cebinde korkusuzca bana bakan bu kızın kaderin tüm akışını değiştireceğini daha ilk günden anlamıştım. Öyle bir şey vardı ki ondan, değil beni tüm dünyayı yakacak bir ateşe sahipti. Ölümün mavi gözlü haliydi...
Geçen bölümde bahsettiğim gibi, hızlı ama düzenli şekilde tamamlayıp normal akışa devam edeceğim. Ama size sormak istediğim bir soru var?
Karakterler için sadece onları tanıtan bir bölüm yapalım mı ne dersiniz?
Umarım severek okursunuz. Kendinize iyi bakın ve kendinizi çok sevin. İyi geceler. xxx
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gizemli Ve Tehlikeli (Düzenleniyor)
Misterio / SuspensoKaranlık, çok karanlık. Aradan geçen zaman hepimizi değiştirmişti. Farklı yerlere dağılmıştık, kaybolmuştuk. Karanlığın üzerimize çökmesine biz izin vermiştik. Şimdi o karanlığı kaldırma vakti gelmişti. Kaldığımız yerden değil, düzeni yeniden kurma...