11-2 - Güle Güle İhtiyar

2.8K 168 4
                                    

Her insanın farklı bir yapısı vardır. Kimisi duygusal, kimisi cesur, kimisi neşeli, kimisi çekingendir. Yapıları her ne kadar farklı olursa olsun her insanın istediği şey ortaktır, saygı. Kim olursanız olun kendinize saygı duyulmasını istersiniz. Evde, okul, sokakta, işte yani her yerde.

Kimi insanlar vardır ki saygıyı tek taraflı zannederler. Herkesin onlara saygı duymasını isterler. Onların saygı duyacağı tek kesim kendisinden büyük gördükleri insanlardır.

Karşımızdaki adam da tam olarak bu kategorideydi işte. Kendisi gibi çok parası olmayana, kadınlara ve en kötüsü kendi ailesine saygı duymuyordu. Hareketleri, hali, tavrı bunu bariz ortaya koyuyordu. Tufan Ağabey'i her noktasına kadar inceliyor, nasıl davranması gerektiğini ölçüp tartıyordu.

"Hangisi senin kızın?" diye sordu hepimize teker teker bakıp. "Hepsi benim kızım." Dedi Tufan Ağabey bir saniye bile düşünmeden. Halil denen adamın yüzüne alaylı bir sırıtış yayıldı. "Hepsi bu kadından mı?" dedi annemi göstererek.

İşte o an tamam dedim. Bu herifi burada öldüreceğim. Hiç düşünmeden masanın üzerinde duran kül tablasını ona doğru fırlattım. Refleksleri kuvvetli olmalıydı ki kıvrak bir hareket yapıp birkaç milim ile kurtarmıştı kendisini. Önce yere düşen kül tablasına baktı sonra yeniden gülmeye başladı. O her güldüğünde kulaklarımı kapama hissi ile doluyordum.

"Bir dahakine ıskalamam Halil Bey haberin olsun." Dedim ona dik dik bakmaya devam ederken. Iskalamıştım, herif iyi kurtulmuştu ama bunun onun bilmesine gerek yoktu.

Halil Bey gülmeye devam ederken üzerime doğru birkaç adım attı. İşte o an birkaç kişi beni arkasına almış ve adamla bakış açımı kapatmışlardı.

"Sevgi Hanım, siz kızları da alıp dışarıda bekleyin lütfen. Bizim Halil Bey ile konuşacak meselelerimiz var." Dedi Tufan Ağabey. Annem onu başı ile onayladı ve hızlı hareketlerle hepimizi dışarıya doğru yönlendirdi.

"Ben çıkmayacağım." Dedim sinirle. Ne konuşulacaksa bilmeye hakkım vardı. "Konu Halil ile benim aramda, her ne konuşulacaksa bilmeye hakkım var." diye devam ettirdim.

Annem cevap vermeden sadece kolumdan tutup dışarı çekmeye çalıştı fakat kolumu ondan kurtarıp olduğum yerde durmaya devam ettim.

"Bırakın Küçük Bey'de burada dursun." dedi alayla Halil.

"Bence benim burada durmam senin yararına olur amca adamlık falan öğrenirsin belki." dedim onunla üslupta. Bozulduğu gözlerinden belli olsa da hareketlerine yansıtmamış aptal aptal sırıtmaya devam etti.

Aslında adam olmak tarzı cümlelerden her ne kadar nefret etsemde bunun gibi insanlar sadece böyle konuşmalardan anlıyorlardı. Şimdilik bu durumu göz ardı edip ana göre hareket etmeye karar verdim.

Şuan ortamdaki gerginlik hissedilmeyecek gibi değildi. Her an herkes birbirine saldırabilir ya da herhangi bir şey fırlatabilirdi. Annem hala olduğu yerde bekliyor, Halil denen adam bir Tufan Ağabey'e bir bana bakıyordu. Didem Öykü'yü dışarıya çıkartmış Aslı ise yanıma gelmiş benim gibi kollarını göğsünde birleştirmiş adamlara bakıyordu.

Tufan Ağabey konuşmadı, sadece ellerini iki yanında yumruk yapmış odadan herkesin çıkmasını bekliyordu. Bir cesaret birkaç adım atıp yanına gidecektim ki Ömer denen çocuk önüme dikildi.

Gözlerini tam gözlerime dikip birkaç dakika orada oyalandı. Ardından kulağıma doğru eğildi.

"Bakı kızım." dedi. "Söyle oğlum." Diyerek karşılık verdim bende. Tam kulağımın dibinde derin bir nefes bırakıp devam etti. "Sadece on beş dakika çık, sana söz ne oldu ne bitti ben anlatacağım." dedi.

Teklifini başımla reddedip sola bir adım attım. O da aynı benim gibi bir adım atıp yine önüme dikildi. Bu sefer iki eli ile kollarımı kavramıştı. Sıkmıyordu ama gevşekte değildi. Bu sefer gözlerine gözlerimi diken ben olmuştum. O ise bana bakmak yerine yine kulağıma doğru eğildi.

"Şımarıklık yapma." dedi sertçe. "Ve sana bu zamana kadar yapılan iyiliklerin karşılığını ver. Kendin için değilse bile ailen için yap."

Bu sefer kendiliğimde çıkmamı beklemeden dışarıya doğru kendisi çekti. Her ne kadar çıkmamak için inat etsem de o da en az benim kadar inat edip zor bela dışarıya çıkardı beni. Yeniden gözlerime birkaç saniye bakıp kapıyı adeta yüzüme çarptı.

Ömer

Neredeyse on dakikanın sonunda herkesi dışarıya çıkarmayı başarmıştık. Ece ya gerçekten şımarıktı ya da fazla cesaretliydi. Halil istese burada hepsine saldırabilir hatta öldürebilirdi. Allah'tan erken haber alıp yetişmiştik.

Masanın bir ucuna Halil diğer ucuna ise Tufan Ağabey oturdu. Konuşmayı ilk başlatan taraf Halil oldu " Seni tanıyor muyum?" dedi laubali bir tavırla. Aklınca alay etmeye çalışıyordu.

"Tanıman imkansız" dedi Tufan Ağabey. "Çünkü seninle aynı kulvarda değiliz."

"Peki söyle bakalım senin kulvarın ne?" dedi Halil. Adamın sırıtması gerçekten sinir bozucuydu. İnsanın yüzünün ortasına bir tane geçiresi geliyordu.

Tufan Ağabey masanın üzerine doğru hafifçe eğildi. "Ben işini doğru düzgün yapan, çoluk çocuk zehirlemeyen, kadınları tehdit etmeyen ve herkese aynı muamele yapan bir insanım. Sen ise okul önlerinden çoluk çocuk zehirleyen, kadınlara mal gibi davranan ve sahipleri izin vermeden bir bok bir pezevenksin" dedi.

Halil söylenen her kelimede adeta renk değiştirmiş, en sonunda da ağaya fırlamıştı.

"Sen, benimle bu şekilde konuştuktan sonra yaşayabileceğini mi zannediyorsun." dedi bize doğru parmağını sallayarak. "Adını sanını bilmem, ama bu geceden itibaren seni ve seninle bağlantısı olan herkesi gün gün, teker teker öldüreceğim. Sen daha kiminle uğraştığını bilmiyorsun lan!" dedi bağırarak.

Ağabey önce Halil'e baktı. Sonra havadaki parmağına. Ardından yavaş hareketlerle masadan kalkıp Halil'in yanına ilerledi. Ben ve Oğuzhan Ağabey'in birkaç adım gerisinde, Burak ile Doğukan ise Halin tam ensesindeydi.

Ağabey tam Halil'in önüne dikilip havadaki parmağını kavradı.

"Sen ne aileme ne de bana hiçbir halt yapamazsın lan. Sen artık yoksun. Yaşamıyorsun bile." Dedi parmağını sıkarken. Biran da Halil parmağını öyle bir çevirdi ki kemiklerin kırılma sesi Halil'in çığlıkları arasından bile duyulmuştu.

"Timur ile iş yapmam ama birbirimizi tanırız. Az önce bizim çocuklar onun yanından geldi. Malını çalan bir hırsız varmış." Dedi Tufan Ağabey.

Halil'in sesi biran kesildi. Ağabey tam önüne doğru eğilip konuşmaya devam etti. "Şuan her yerde fellik fellik seni arıyorlar. Biliyorsun sizin alemde hatta hiçbir alemde hırsız barındırmazlar." Adamı ensesinden kavradı ve kendine doğru yaklaştırdı. "Sen ve senin gibi yavşak pezevenklerin sonu hep aynı oluyor biliyor musun Halil. Gelirler tehdit edeler ve" durdu, tam Halil'in gözlerinin içine bakıp devam etti.

"Ölürler."

Halil'e sanki karşısında bok varmış gibi bakıp ayağa kalktı.

"Hakan, Timur'dan önce siz bitirin işini." dedi. Ardından bize döndü "Sizde dışarıdakileri bizim oraya götürün, bunu sorarlarsa da konuştuk anlaştık dersiniz." dedi.

Hepimiz sadece başımızla onaylayıp denileni yaptık. Alışkındık hepimiz. Küçük yaştan beri çoğu kişinin ölüm emrini duymuş ve bazen ölüm anlarına şahit olmuştuk. Hepimizin kafasında ise ortak bir soru vardı.

"Ya bir gün öldürme emrini alan kişi biz olursak?"


Gelecek Bölüm Haftaya Cumartesi Yayınlanacak. Sağlıkla Kalın 

Gizemli Ve Tehlikeli (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin