10 - Hoş Geldin Çaylak

2.8K 112 7
                                    

"Gel bakalım çaylak, sana biraz işi anlatalım." Hemen önümde yürüyen adama yine ve yine gözlerimi devirdim. Devamlı çaylak deyip duruyordu. Hoş geldin çaylak, nasılsın çaylak, normalde seni buraya almazdım ama aradakilere şükret çaylak, deneyimsizsin çaylak, çaylak çaylak çaylak...

"Buranın sahibi siz misiniz?" diye sordum biranda.

"Hayır değilim." Durdu ve kafasını bana çevirdi. "Ama uzun süredir buradayım, çaylak." dedi son kelimesini vurgulayarak. Sonra tekrar psikopat gülüşünü yüzüne yapıştırıp yürümeye devam etti.

"Burası mutfak, hemen ileride sağdaki oda kadın çalışanların giyinme ve dinlenme odası. Günlük bir saat molan var, sigara araları max on dakika. Yemek işini burada hallediyoruz zaten. Bu taraf cafe & restoran. Yan tarafta bar bölümü." Arkasını dönüp baştan aşağı süzdü ve tekrar önüne döndü. "Yaşın kaçtı?"

"On yedi, on sekiz olmama birkaç ay var."

"Güzel" Çenesi ile giyinme odasını işaret etti. "Şimdi giyinme odasına git. Aslı orada, seninle o ilgilenecek. Kısa sürede işi öğrenmeye bak, hata istemiyorum." dedi elindeki yapışkan kağıtları dolaplara asarken. Onu sadece başımla onaylayıp odaya doğru ilerledim.

İşi Tufan denen adam ayarlamıştı. Benim için çok iyi olmuştu aslında. Ensar, babası, polis falan derken iş aramaya vakit olmamıştı. Sağ olsun Öykü'yü de aldıracaktı buraya. Sadece kendini biraz daha toparlamasını bekliyorduk.

Neredeyse bir haftadır bende kalıyordu. Burak devamlı gelip yaralarına bakıyor, pansumanını yapıp gidiyordu. Henüz yaşananları tam olarak anlatmamıştı. Sadece Ensar hakkında suç duyurunda bulunmuş, avukatın aracılığıyla yazılı ifade vermişti. Kendini tam olarak toparladığı anda bizzat gidip verecekti ifadesini.

Derin bir nefes alıp içeriye girdim. Yabancı ortamlara girince kendimi pek rahat hissetmezdim. Alışana kadar az konuşur, dik bakardım. İçeride karşılıklı olmak üzere altı dolap, büyük bir pencere, bir masa ve dört sandalye vardı. Masanın üzerinde bir kahve makinesi ve iki su ısıtıcısı vardı. Az önce adının Aslı olduğunu öğrendiğim kız, büyük camın önüne oturmuş sigarasını içiyordu. Ben içeri girince bana yandan bir bakış atıp sigarasından son bir duman aldı ve camdan fırlattı. Önünde küllük vardı fakat söndürecek yer kalmamıştı.

Pencerenin hemen ucuna oturmuştu. Bir bacağını kendine çekip cama yaslamış, öbürü ise tamamen yerde duruyordu. Saçları çene hizasında kesilmişti. Gözleri benim gözlerimle aynı renkte, boyu tahmini bir yetmiş – bir yetmiş beş arasındaydı. Sert bir mizacı vardı, çene hattı keskindi.

"Beni incelemen bittiyse" dedi havadaki bacağını indirip. " Sana işi anlatayım."

Birkaç adım atıp dolapların tam ortasında durdu. Fiziği oldukça güzeldi. Anladığım kadarıyla burada herkes siyah bir lakost ve siyah bir pantolon giyiyordu.

Onun sağında benim ise solumda kalan, tam ortadaki dolabı işaret etti. "Burası senin dolabın, kilidini sana veririm." Diğer elinin işaret parmağını hava kaldırıp teker teker anlatmaya başladı. " Masanın üzerindeki dolapta kahveler, çaylar falan var. Orayı her ay çalışanlar ile ortak doldururuz. Kendi bardağını getirmeyi unutma ama. Sigara içmek istersen pencerenin önünde iç, aksi takdirde müdürle sen uğraşırsın." Dedi iki elini havaya kaldırıp.

"Peki burada kaç kişi çalışıyor." Diye sordum.

" Cafe bölümünde garson olarak sen ben bir de Didem var, mutfakta dört aşçımız var, Arda, Hakan Cüneyt Ağabey ve Canan Abla var. Bar bölümünde ise Batu, Cengiz bir de Akın var. Onların dışında da birkaç kişi var fakat onları pek tanımıyorum. Biliyorsun geç kapatıyoruz, Batular buranın gececileri. Buradan sonra bar kısmına geçiyorlar." İşaret parmağını bana doğru tutarak devam etti. "Senin gece çalışmanda bir problem var mı?" diye sordu tek kaşını kaldırıp.

Gece çalışmamda bir sorun olacağını düşünmüyordum. Okul açılınca saat sorununu hallederdim nasılsa.

"Hayır, bir sorun olmaz."

Güzel diye fısıldayıp çıkışa doğru yöneldi. Tam çıkmak üzereyken bana döndü. "Kıyafetlerin dolabında, on dakikaya hazır ol yoksa azar yersin."

Onu onaylayıp dolaptan kıyafetlerimi aldım. Kıyafetten kastı sadece lakosttu ve ne olur ne olmaz diye siyah bir pantolonda vardı. Lakostu hızla üstüme geçirip Aslı'nın arkasından bende çıktım. Bakalım bugünü kazasız belasız geçirebilecek miydim!?

***

"Yeni kız, Aslı ve Didem molaya, gececiler siz iş başına. Kızlardan siparişleri almayı unutmayın."

Müdürün sesi ile derin bir oh çekip siparişlerin yazılı olduğu defteri yanımdaki kıvırcık saçlı çocuğa verdim ve hızla giyinme odasına girdim. İtiraf etmeliyim, giydiğimiz kıyafetlerinden ve içerideki insanlardan dolayı burayı hafife almıştım fakat tüm düşüncelerim ışık hızıyla bana geri gelmişti.

Dışarı adımımı atar atmaz elime bir defter bir de kalem tutuşturmuşlardı. Herkesle ayaküstü tanışmış sadece beş dakikalık bir sigara arası verebilmiştim. Onun dışında kıçım yeri görmemişti.

Kafamı ellerimin arasına alıp masaya yasladım.

"İlk gün için fena değildin." Dedi Aslı. "Hadi kafanı kaldırda yemek ye."

Aslında yemek yiyemeyecek kadar yorgundum fakat midemden gelen sesler artık dışarıdan bile duyulmaya başlamıştı. Tam çatalı almak için uzanmıştım ki başka bir el önüme geldi. Önce ele sonra sahibine baktım. "Ben Didem, tam olarak tanışamadık bugün."

"Ece bende" dedim uzattığı eli sıkarken. Şuan için kimseyle samimi olmaya niyetli değildim. Ondan sadece tebessüm etmekle yetindim. O ise otuz iki diş sırıtıyordu.

"Torpille mi girdin buraya?" Yeniden çatala uzanmıştım ki sorusuyla duraksadım. Yüzündeki gülümsemeden en ufak bir eksilme yoktu.

"Hayır." Dedim ciddi bir sesle. "Aslına bakarsan benime yeni haberim oldu, daha bu sabah hemde. Yalan söylemeyeceğim işime de geldi çünkü tıpkı senin gibi benimde çalışmam gerekiyor." Dedim aynı ciddiyetle. "Şimdi izin verirsen yemek yemek istiyorum."

Bir süre yüzüme baktı. Sonra Aslı'ya döndü. "Kız bizden tamam." Dedi.

Ciddi sorunları vardı, başka açıklaması olamazdı çünkü. Ben ona ters ters bakmayı sürdürürken o ise inadına sırıtıyordu. Umutsuzca kafamı salladım ve tekrardan yemeğime odaklandım.

Yemeği ağzımda aheste aheste çiğnerken Didem ikinci bir soru yöneltti.

"Baran'ı sen mi dövdün?" gözlerimle onayladım bu sefer onu, başım hareket ettikçe ağrıyordu çünkü. "Eline sağlık." Dedi yine aynı gülümsemeyle. Bu sefer ona gözlerini diken ben olmuştum. "Sen sorunlusun." dedim. Onun aksine sesim oldukça cansız yüzüm ise beş karıştı.

Ve o yine güldü. Bu sefer arkasına tamamen yaslanıp bana bakmaya devam etti. "Genelde öyle diyorlar ama" durdu, kaşı ile Aslı'yı işaret edip devam etti. "Onun için öyle değilmiş."

Aslı sabahtan beri konuşmanın içine dahil olmamış yemeğine odaklanmıştı. Aslı ağzındaki lokmayı bitirmeden masadan kalktı. Dolabını açıp içinden sigarasını ve çakmağını alıp camın önüne kuruldu. Lokmasını yutup direkt sigarayı dudaklarının arasına yerleştirdi.

"Seni tam tanımıyorum." Dedi çakmağını yakmaya çalışırken. Çakmak ilkinde yanmadı, ikinci denemesinde yine yanmadı. Üçüncü denemesinde sağ eli ile ateşe siper olup tutuşturdu sigarasını. Ciğerlerindeki zehri dudaklarının arasından serbest bırakıp devam etti. "O yüzden sana bir şey anlatmak gibi bir niyetim yok. Beni yanlış anlama ama buraya çok gelip giden oldu çoğunun da bize yararından çok zararı dokundu." Sigarasından ikinci bir nefes alıp yüzünü bana doğru çevirdi. "Sana güvenmem gerek ve senin de bize güvenmen gerek, anlıyorsun değil mi beni?" dedi. Haklıydı aslında daha birbirimizi tanımadan her şeyi paylaşmamıza gerek yoktu, sonuçta tanımadan kimseye güvenemezdik.

Hiçbir tepki vermeden onun yanına gittim. Camın önündeki pakette bir dal alıp dudaklarıma yerleştirdim.

"Telefonun çalıyor." dedi Didem arkadan. Çakmağı ve sigarayı pencerenin önüne koyup Didem'in elinden aldım telefonu.

"Efendim anne."

"Eve gel küçük hanım. Burada annen ve Öykü ile seni bekliyoruz." 

Gizemli Ve Tehlikeli (Düzenleniyor)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin