Geçmiş değişmez fakat gelecekle oynamak bizlerin elindedir. Kimse önceki güne gidemez, çocukluğuna dönemez en en basit bir dakika öncesini bile değiştirmek imkansızdır.
Gelecek ise bizim ellerimizdedir. Onunla oyunlar oynarız, yaşanacaklara biz karar veririz. Attığımız her adımın, yaptığımız her işin ucu sonsuzluktur, geri alınamaz bir sonsuzluk.
Ben az önce kendi geçmişimde değiştiremeyeceğim bir şey yaptım. İki saat önce arkadaşımı acımadan döven adamı, ellerimle hastaneye götürüyordum. Vicdanım benim en büyük zayıflığımdı ve ben ona bugün, yeniden yenildim. Kısa bir an, çok kısa bir an onu öylece bırakmayı düşündüm ve o benim bir kapan gibi sardı, her zaman olduğu gibi...
O telefon görüşmesinden sonra evden bir şekilde çıkmayı başardım. Kolay değildi ama kolaylaştırdım. Doğaçlama yaptım her dakika her saniye. Planlamadım hiçbir şeyi. Gelecektim, arkadaşıma yaptıklarının katbekatını ona yapacak ve gidecektim. Pratik ve kolay bir işlemdi.
Evinin önüne kadar geldim. Neresinden bakılırsa bakılsın biz zenginiz diye bağıran kocaman köşkün önünde, benden iki – üç kat daha büyük duvarları nasıl aşacağımı düşünüyordum. Kapıdan giremezdim, almazlardı. Direğe tırmanamazdım yoksa içeri giremeden fazla elektrikten giderdim diğer tarafa. Tek çarem duvarı aşmaktı, ya da arabasına girmek.
Arabasına girmek evine girmekten daha kolaydı. Diziler, filmler ya da kitaplarda bir tel toka ya da maymuncuk ile kapıları açar içeri girebilirdiniz. Ama kabul edelim ne bende öyle bir yetenek vardı ne de tel tokam...
Camını kırabilirdim ama bu çok gürültülü olurdu ya da ya da... o açabilirdi.
Son model arabasının kilit açılma sesi tüm sokakta yankılanırken, işlerin bu kadar kolay olması beni şaşırtıyordu. Çok zenginsin ve arabanı hala kapının önüne park ediyorsun.. bazı şeyler gerçekten değişmiyordu ve değişmeyen şeyler başkalarının ekmeğine yağ sürüyordu.
Yavaş ve temkinli adımlarla girdim arabanın içine. O şuan Öykü'ye mesaj atmak ve onu tehdit etmekle meşguldü. Bunu ceketimin cebinde titreyen telefondan kolaylıkla anlayabiliyordum. Hadsiz ...
Şuan da o telefonu elime alıp onun ağzına sıçmak ya da arabaya biner binmez pertini çıkartmak en büyük dileğimdi ama yapamazdım. Beni içeride fark eder ve ben ona daha elimi süremeden adamlarını buraya toplardı. Onlardan korktuğumdan değil Öykü'ye yeniden zarar vermesinden endişe duyduğum için hareketsiz öylece bekledim. Bir dakika bile geçmemişti ki arabanın kapısı sertçe açılıp kapandı.
"Kaltak karı!" Sakin kal, sakin kal, sakin kal! Kimseyi öldürme, sakin.
"Göstereceğim ben sana o telefonu açmamayı, bakalım bu sefer nasıl kaçacaksın elimden!" Sen uzaklaş şu evin önünden bak ben sana neler yapıyorum.
Sakin olmak zorundaydım. Zaten plansız bir işin içindeydim ve her şeyi bok etmemem lazımdı.
Kısa süren – bana göre uzun – bir küfür seremonisinden sonra nihayet arabayı çalıştırmıştı. Nereye gittiğimiz hakkında en ufak fikrim bile yoktu. Sadece duracağımız zamanı bekliyordum. Yakalanmak istemiyordum ama kafamı hafifçe kaldırmaktan da bir zarar gelmezdi.
Ses çıkarmamaya özen göstererek başımı olduğum yerden biraz çıkarttım. Ensar puştu o ara cebinden bir şeyler çıkartmaya çalışıyordu. Yola bakmak hiç aklına gelmiyor muydu acaba! Sonunda elini cebinden çıkartmayı başardığında plastik paket içindeki beyaz haplar adeta parlıyordu. Bir de uyuşturucu mu kullanıyordu!
Bazı insanlar böyleydi ama. Ellerine geçen para ve güç arttıkça kendilerine yeni oyuncaklar arar ya da kendilerine güya keyif alıyoruz adı altında zarar veriyorlardı. Ne kadar acıydı. Kim kendi isteğiyle bilincini bu ufak hapların içine hapsederdi ki.
"Bu kadar sürüş yeter. Şu elindekileri bırak ve arabayı kenara çek, çabuk! Normalde biraz daha beklemem gerekirdi ama kendisini zehirlemesini izleyecek kadar acımasız değildi.
"S- sen."
"Kes konuşmayı, kenara çek şunu!" Aniden yüzündeki şaşkın ifade yerini tehlikeli bir hale bırakmıştı. Kafası çoktan uçmuştu demek ki. Arabayı sağa çekip aşağı indi. Hiç beklemeden bende çıktım arabadan.
"E-ce. Öykü'nün nefret ettiğim tek arkadaşı. Se-" daha fazla konuşmasını dinlemek istemeğim için yüzüne sert olduğunu bildiğim bir yumruk geçirdim. Bedeni sola doğru yalpalamış ve geriye bir iki adım atmıştı.
"Ensar, Ensar, Ensar. Senden kendi ellerimle kurtulmam gerektiğini hep biliyordum ama faaliyete dökmeyi hep erteliyordum. Bak bugüne kısmetmiş."
İkinci bir yumruğu yüzüne geçirince yer ile buluşmuştu. İnsanın sinirini bozan bir kahkahası vardı. Yerden kalkmasına izin vermeden gelişi güzel tekmelerimi savurdum aciz bedenine. Öykü'nün yüzü, sesi aklıma geldikçe daha da şiddetli vuruyordum. O ise her vurduğumda daha fazla gülüyor ve beni delirtiyordu.
"Seni uyardım değil mi? Bizden uzak dur dedim değil mi?!" . Uyarmıştım, onlarca kez uyarmıştım. Ben ona şans vermiştim ama o kullanamamıştı.
Ben gelişigüzel tekmelerimi savuruken bir anda ayağımdan çekilip yeri boyladım. Daha olayını şokuna bile girememişken Ensar üstüme çıkmış ellerini ince boynumun etrafına dolamıştı. Refleks olarak bende ellerimi ellerine çıkartıp boynumdan uzaklaştırmaya çalışıyordum.
"Beni uyarmış mış. Bak sen şuna ya." gözlerimin içi yanmaya başlamıştı. Hem onu üstümden atmaya çalışıyor hemde ellerini itmeye çalışıyordum. " Senden hep nefret ettim Ece, hep aramızda olmandan, hep onun yanında olmadan nefret ettim." Göğsüm sıkışmaya başlıyordu. Ellerimle bedenini itmeye çalışsam da fazla ağırdı ve çok sıkı sarılmıştı.
"Şimdi seni diğer tarafa yollama zamanı ha" dedi. İğrenç kahkası boş yolda yankılanıyordu. Ben ise çaresizce çırpınıyordum. Böyle olmazdı, bir anlık boşluğun cezası bu şeref yoksununun elinde ölerek olamazdı.
Aniden kahkahası kesildi. Boynumdaki elleri gevşemiş, bedeni bir tüy gibi üzerime serilmişti. Ağzından beyaz köpüler çıkıyordu, kıpkırmızı olmuştu. Son kalan gücümle onu üzerimden itip hızla diğer tarafa kaydım. Vücudum her nefes aldıkça rahatlıyor, bedenim kendine geliyordu. Nefesimi düzene sokmaya çalışırken ayağa doğruldum. Kısa bir baş dönmesinin ardından tamamiyle ayaktaydım.
Ensar yerde titriyor ve ağzından hala köpükler çıkıyordu. Onu yerden kaldırmak için eğilmiştim ki Öykü geldi gözümün önüne. O hali, kollarıma düşüşü sesi...
Gözlerimi kapatıp tekrar doğruldum. O benim arkadaşıma zarar vermişti ve şuan hakkettiğini yaşıyordu. Ona yardım etmem için hiçbir neden yoktu. Uyuşturucu komasından geberir giderdi.Hem az önce beni öldürecekti. O beni bir kere bile düşünmemişken ben ona neden yardım edecektim ki.
Ellerimi saçlarımın arasına daldırıp tekrardan yanına gittim. Yapmam gereken şey belliydi. Şimdi Öykü olsa buradaki o da aynısını yapardı. Zor bela yerden kaldırdığım bedenini arka koltuğa yerleştirdim. Cebimde ki telefondan en yakın hastanenin konumunu açıp sürmeye başladım.
Ölmesi gerekiyordu, evet. Ama şimdi değil, kıytırık iki haptan değil. Benim elimden ölmesi gerekiyordu. O zamanda bu lanet vicdanım bana engel olur muydu bilmiyorum. Ama o gün geldiğinde yapmam gerekeni çok iyi biliyorum.
07.03.2020 Tarihinde Düzenlenmiştir.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gizemli Ve Tehlikeli (Düzenleniyor)
Mystery / ThrillerKaranlık, çok karanlık. Aradan geçen zaman hepimizi değiştirmişti. Farklı yerlere dağılmıştık, kaybolmuştuk. Karanlığın üzerimize çökmesine biz izin vermiştik. Şimdi o karanlığı kaldırma vakti gelmişti. Kaldığımız yerden değil, düzeni yeniden kurma...