Ece
"Uyanıp uyanmaması umurumda bile değil. İki türlüde bana hiçbir halt olmayacak." dedim sakince. Çünkü olmayacaktı. Ben aptal bir insan değildim ve işimiz her zaman garantiye alırdım. Mete kafasını bana çevirmese de yandan ters ters bana bakıyordu. Öndeki ikilinin umurunda bile değildi. Sadece karşılarına bakıyorlar ve konuya dahil olmuyorlardı.
"Sen nasıl bu..."
"Rahatım çünkü onlar bana hiçbir şey yapamayacak hatta biliyor musun iki güne şikayetlerini geri çekerler!"
Uzun bir süre baktı yüzüme, mümkün olsa o kaşlarını daha da çatardı eminim. Ama umurumda değildi. Ben kendimi riske atacak kadar salak bir insan değildim.
"Ne zannediyorsun sen kendini! Hala geçmişten çıkamadın mı kızım sen! Baban gelir, seni alır gider mi zannediyorsun hala!"
Ellerini beline koymuş ayağının birini yere vurup duruyordu. Geldiğimden beri söyleniyor, bağırıp çağırıyordu. Normal şartlarda onu dinleyebilirdim, ama gecenin dördünde pek çekilecek gibi değildi.
"Bana cevap ver!" Bir ona bir de ayağımın dibinde duran parçalanmış bibloya bakıyordum. Ağır hareketlerle koltuktan kalkıp tam karşısına dikildim. Gözlerinden sanki ateş çıkıyordu ve o ateş beni baştan aşağıya yakmaya yetecek kadar güçlüydü. Korkmuştu, endişelenmişti. Bir cevap bekliyordu sadece basit bir cevap.
"Öykü uyuyor, sabah konuşalım mı?" anlamsızca baktı gözlerime ve gitti. Bir süre onun bıraktığı boşluğa baktım. Başımı ellerimin arasına alıp az önce oturduğum yere geri döndüm. Öykü'ye kısa bir bakış atıp koltukta biraz daha rahat bir pozisyon aldım.
Arka cebimde can çekişen telefonu alıp kilidini açtım. Şifresini daha önce Öykü'den öğrenmiştim. Pek ilgilenmesem de yine de aklımda kalmıştı. Güçlü hafımıza teşekkür edip telefonu açtım.
Ensar'ın en son konuşmalarının hepsini doğruca kendime yollayıp mesajları sildim. Yapmam gereken birkaç ufak işlem kalmıştı. Onları da yarın halledip bu beladan da bir şekilde kurtulacaktım.
Ömer
"Halil Karabey. Dürüst bir iş adamı imajının altında, kara para aklayan bir adam. Zeki ve fazlaca kurnaz. Aklını temiz işler yerine çakallığa kullanmış. Timurlar ile ortak olmasının da nedeni işlerini daha kolay yapmak." dedi Sadık.
Sadık bizim gizli hazinelerimizden birisiydi. Neredeyse Burak kadar iyiydi bu işlerde. Aralarındaki tek fark Burak sahada yapardı işine. Bir gölge gibi dolaşır, ne öğrenmesi gerekiyorsa öğrenirdi. Sadık ise onun tam tersi işlerini sanal yoldan yapardı. İnternet onun için uçsuz bucaksız bir yerdi. Bir de sağlam dostları vardı. Onu eve bağlayan en büyük unsur, bacaklarını kaybetmiş olmasıydı. Normalde o da sahada çalışırdı. Fakat üç buçuk sene önce işler ters gitmiş ve bacaklarında ki his kaybolmuştu.
Birkaç aylık bir süre içinde her şeyi öğrenmiş, Ağabey'den sadece sanal bir ortam istemişti. Evinin bir odasını tamamen bilgisayarlar ile donatmıştı. Çoğu işin taslağı ondan geçer, ardından sahadakilere ulaşırdı.
Bu kadar olayın içerisinde bile bize küsmemiş, işine devam etmişti. Gecenin saat dördünde, onu arar aramaz ondan istenileni yapmış ailenin her şeyini araştırmıştı. Adı gibi sadıktı. Kısa zamanda sekiz sayfalık bir dosya hazırlamıştı.
"Oğlu Ensar" durdu. Gözlerini diktiği kağıttan kaldırıp bana çevirdi. "Garip bir adam. Zeki, başarılı bir geçmişi varmış. Düzenli bir ilişkisi falan. Sonra Sancak ile takılmaya başlamış."
"Sonu da uyuşturucu olmuş tabii." Diyerek tamamladım cümlesini. Sancak ile takılan, istisnasız herkesin sonu uyuşturucu ile bitiyordu. İşin en bok kısmı herif kendisi ağzına bile sürmezdi, ama parasını su gibi yutardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gizemli Ve Tehlikeli (Düzenleniyor)
Mystère / ThrillerKaranlık, çok karanlık. Aradan geçen zaman hepimizi değiştirmişti. Farklı yerlere dağılmıştık, kaybolmuştuk. Karanlığın üzerimize çökmesine biz izin vermiştik. Şimdi o karanlığı kaldırma vakti gelmişti. Kaldığımız yerden değil, düzeni yeniden kurma...