Deliler aslında gerçek dâhilerdir. Onlara ağır gelen her şeyden sıyrılmayı başaran harika oyunculardır. Sanki hiç canları acımamış, acı çekmemiş zannederiz onları. Halbuki hepsi acılarını ufak bir tebessümün arkasına gömmüşlerdir. Korkaklar!
Korkaklar evet. Kalıp savaşmak yerine kaçmayı seçtikleri için hepsi birer korkak. Asıl güçlü olanlar her şeye ve herkese rağmen yeni bir güne uyanmayı başaranlardır. Acılarını bir tebessümün arkasına gizlemeyenler, ağlamaktan utanmayanlar, hepsi hepimiz...
"Konuşmayacak mısın?" dedi Tufan Sönmez. Sesinde ki o sabırsız tını nereden duyarsanız duyun hissediliyordu. Buraya bir çocuğun anlatacağı hikayeleri dinlemeye gelmemişti. Çünkü çocukların hikayelerinde ki canavarlar sadece uydurmayken benim hikayemdekilerin hepsi gerçekti, Tufan Sönmez bunun bilincindeydi.
Sırt çantamdan çıkarttığım dosyaları onun önüne bıraktım. "İnceleyin, lütfen." Bir şey söylemedi. Dosyaları büyük bir ciddiyetle incelemeye başladı. Her sayfayı çevirişinde kaşlarının ortasında oluşan yarık daha da derinleşiyordu. Sonunda son sayfayı da inceleyip gözlerini bana çevirdi.
"Yeniden tanışalım Tufan Bey." Ona büyük bir ciddiyetle uzattım elimi. "Ece ben, Ece Sönmez"
Elimi sıkması için bekledim, bekledim ve bekledim. Fakat o hala yüzümü incelemekle meşguldü. "Seni buraya kim yolladı?" dedi kupkuru bir sesle. Ben ise inatla elimi sıkmasını bekliyordum. Elimi sıkana kadar ona bir şey anlatmayacaktım.
Gözlerim ile elimi işaret ettim. Bu eli sıkmalıydı.
"Nezaketen size uzanan eli sıkmanız gerekir, Tufan Bey. Eğer bir şeyler öğrenmek istiyorsanız bence biraz kibar olmayı deneyin." Dedim sesimdeki sakin tonu koruyarak.
Fakat onun eli yerine başka bir el kavradı elimi. Ellerinde cehennemi taşıyan çocuk. Evet bu tabir onun için var olmuş olmalıydı.
Samimiyetin zerresini bile taşımayan bir gülümseme yolladım ona. " Peki, en azından birileri kibar olmayı becerebiliyormuş." dedim elimi elinden ayırırken. Elinden tüm vücudumu yayılan ateş anından sönmüştü. Cehennem üzerimdeki etkisini geldiği gibi aynı hızla azaltmıştı.
Onlardan birkaç adım uzaklaşıp az önceki yerime, pencere pervazına geri döndüm. Bana bakan sabırsız gözlere dosyaları işaret ettim.
Ikinci aşama; Oyunu ve kurallarını belirle...
*****
3 Aralık 2014 21.00 - Mezarlık
Cenazeden akşamından sonra ikinci buluşma günü çabuk belirlenmişti. Yine aynı yerde buluşacaktık. Yağmur damlaları bir bıçak gibi kesiyordu yüzümün açıkta kalan her santimini. Kat kat giyinmeme rağmen deli gibi üşüyordum. Biraz daha ısınmak için hızlı hareket etmeye çalışıyordum.
Mezarlığın kapısının biraz gerisinde durdum. Buraya bu saate gelmek sorun değildi, fakat içeriye nasıl girecektim. Sonuçta kim bu saatte ve bu havada mezarlığa girmek isterdi ki...
"Zamanlaman güzel." Sesin geldiği yöne döndüm hızla. Korkmadığımı iddia etsem de kalbim bunun tam tersini söylüyordu. O kadar gerilmiştim ki az önce ki üşümemden eser kalmamıştı. "Seni korkuttum mu? dedi Zafer Amca ruhsuz bir sesle. "Eğer başından korkarsan bu işin sonunda ne yapacaksın, çocuk."
Yüzümdeki aptal ifadeyi hızla silip tamamen ona döndüm. "Sonunu düşünseydim bu işe başlamazdım bile. Bu yüzden boş ver sonunu sen."
Bir şey söylemedi sadece yeni bir sigara daha yakıp başıyla ileriyi gösterip ilerlemeye başladı. Ana kapıdan sorunsuz bir şekilde geçtik. Aslında şaşırmıyordum. Tek girmek zordu evet ama yanınızda sağlam birileri varsa bazı şeyler çok kolay olabiliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Gizemli Ve Tehlikeli (Düzenleniyor)
Mystery / ThrillerKaranlık, çok karanlık. Aradan geçen zaman hepimizi değiştirmişti. Farklı yerlere dağılmıştık, kaybolmuştuk. Karanlığın üzerimize çökmesine biz izin vermiştik. Şimdi o karanlığı kaldırma vakti gelmişti. Kaldığımız yerden değil, düzeni yeniden kurma...