38: Caddenin aşağısında sana sımsıkı sarılmak istiyorum.
'
Jeongguk'un canı mı yanıyordu yoksa doktor başındaki sargıyı çıkarırken o anları mı hatırladığı için bu kadar üzgündü bilmiyordum, parmakları sıkı bir şekilde elime tutunmuş ve gözleri kapalıydı. Bu gece uçağımız vardı ve onun iyi hissedip hissetmediğini bilmek için kontrole geldiğimizde, doktor artık sargının çıkabileceğini söyledi bize.
Oturduğu sedyeden kalkmasına yardım ettim, nemli gözlerine bakmak içimdeki ateşi körüklüyordu, o adamı bulmak ve öldürmek istiyordum. "İyi misin, bebeğim?" diye sordum, başını sallayarak beni onaylarken doktor bir süre daha ilaçlarına devam etmesini ve dikkatli olmasını söyledikten sonra odadan çıktık. Parmaklarını sıkıca tutarak parmaklarıma geçirirken tedirgin hallerini görebiliyordum, bakışların insanların yüzlerinde dolanıp duruyordu. Yargılanmaktan, aynı muameleyi görmekten, yara almaktan korkuyordu. Benimle inatlaşan, ilk tanıdığım Jeongguk değildi artık, içindeki neşe onu terk etmişti sanki.
"Sevgilim."
Bakışlarını yerden kaldırarak bana bakarken hastanede bahçesine park ettiğim arabamın yanındaydık şimdi, "Ben yanında olduğum sürece hiç kimseye ihtiyacın yok, bebeğim." dedim, dudakları tatlü bir gülümseme ile kıvrıldı, onun gülümsemesini seviyordum. Jeongguk küçük bir çocuk masumiyetine sahipti kalbinde, bunu seviyordum, onu tanıdığım ilk anda bile bakışları o kadar masumdu ki hata yapmama sebep olmuş olsa bile güzelliği ile beni alt etmişti. "Seni seviyorum, hyung. Biraz dalgınım, üzgünüm." diye mırıldandı, boşta olan elimi yanağına çıkararak severken başını elime doğru eğdiğinde gülümsedim. "Üzgün olmana gerek yok, dalgın olabilirsin. İki gün sonra bu saatlerde evli bir adam olacaksın." dediğimde gözleri parıldadı, gülümsemesi genişledi ve dudaklarını yanağıma bastırdı.
Bu günlerde onu en çok gülümseten şey evliliğimiz hakkında konuşmaktı, her detay ile kendisi ilgilenmeye karar vermişti. Tam olmayan İngilizcesi ve hiç olmayan Fransızcası ile bunu nasıl hallediyordu emin değildim ama mutluydu ve o mutlu olduğu sürece hiçbir şey umurumda değildi. Arabanın ön koltuğuna kurularak kemerini bağladı, ben de yerime oturarak kemerimi bağladıktan sonra arabayı çalıştırdım. Seokjin hyung bizi bekliyordu evde ve valizlerimizdeki son kontrolleri yapmayı ona bırakmıştık. Benim ailem, Jimin ve Yoongi hyung, Sejin ve ailesi, Jeongguk'un kulüpten ve normal arkadaşları ile havaalanında buluşacaktık. Benim arkadaşlarım konusunda soru sorduğunda düşünmüştüm, çok fazla arkadaşım yoktu, Jimin ve Seokjin hyung yanımda olacaktı. Seokjin hyung aralarını düzeltmek ve yeni bir başlangıç için Jung Hoseok'u da benim düğünüme davet etmişti, zaten Fransa'da olan Wooshik hyungun da geleceği kesinleşince kimseye ihtiyacım yoktu.
Hayatıma dönüp baktığımda bu kadar zaman içinde çok fazla insan almadığımı, hep bir mesafe koyduğumu ve insanlardan uzak durduğumu fark etmiştim. Jeongguk hangi arkadaşını çağırmalı, hangisini çağırmaz ise kendisine tavır koymayacağı konusunda derin düşünceler içinde olurken Jimin'in gelmeyecek olması sadece beni üzerdi, bunu fark etmiştim ve şanslıydım ki, en iyi arkadaşım olarak her zaman yanımda oluyordu. Jeongguk radyodaki şarkıya eşlik ederken benim bu düşünceler içinde olduğumun farkında fakat sustuğum için soru sormaktan kaçınır halde arada bakışları ile beni kontrol ediyordu. Birbirimizin her hareketini bu kadar kısa sürede ezberlemiş olmak hâlâ biraz tuhaf fakat hoştu, ona baktığımda neler hissediyor olduğunu tahmin etmek güzeldi, benim ruh eşimdi ve birbirimizi tamamlıyorduk.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sabah yıldızı' taekook
FanfictionKim Taehyung, Asya Bölgesi Tenis Finali maçında her şeyin iyi gideceğini düşünüyordu, son seti almak için servise hazırlanırken beklemediği bir şey oldu, sessiz salonda bir hapşırık sesi duydu.