Çok yaşında her zamanki çocuksun gene
Ben seni uzun bir yolda yürürken görmedim ki hiç.
Miray'ın elbisesi.
Yaren ve Rauf
Düğün salonuna geldiğimizde derin bir nefes alıp verdim. Bugün Dinçer abinin en mutlu günüydü. Hepimiz çok mutlu olmalıydık. Ama buruktuk, eksiktik.
Yarımdım.
Savaş, Almanya'dan dönmeyeceğini söylemişti. Unutmuştu işte beni. Yeni bir hayat kurmuştu kendine ve dönüp düzenini altüst etmek istemiyordu. Böyle olmasını ben istemiştim, seni affetmeyeceğim, birbirimizi unutacağız demiştim, başka kalplerde huzur bulaşacağız demiştim, bizden olmaz da demiştim.
Demiştim ama ne ismini duyunca bile kalbimde bıraktığı tesir değişmişti ne de gülerken kısılan gözleri aklımdan bir an olsun silinmişti. Çıkmazdaydım. Kendi çıkmazımda.
Ben çıkmaz sokaklarda onu ararken, o beni çoktan unutmuş olmalıydı. Savaş'ın başka birini seveceğini düşünmek bile kanımı kaynatıyorken ben bunu nasıl dillendirebilmiştim. Aşırı fevri davranmış gururuma yenik düşmüştüm, onu kırmıştım.
Gidiyorum demişti, gitme diyememiştim. O beni gözünden sakınırken ben onun kalbini paramparça etmiştim. Kararımı vermiştim. O gelmiyorsa ben gidecektim. Hatta uçak bileti bile almıştım. Düğünden sonra Almanya'ya gidecek hatamı telafi edecektim.
Artık önünü arkasını ötesini berisini düşünmek istemiyordum. Yüreğimin sesini dinleyecek, keşkelere boğulmayacaktım.
Misafirlerle, Hilal ile Dinçer'in ailesiyle selamlaştım düğün salonunun girişinde. Kaan Rauf'la beraber hala bir şeyleri organize etmek için oradan oraya koşturan Kadir'in yanına gittiler. Biz de Hilal'in yanına Yaren'le gitmeye karar vermiştik. Gelin odasında Şeyma'yı görmemle biraz gerilmiştim.
Onu da abisinden ayırmıştım.
Beyazlar içinde prenses gibi olan Hilal'le biraz konuştuk. Fakat çalan telefonumla ayrılmak zorunda kaldım oradan. Abim aramıştı. Düğün salonuna geldiğini haber etmek için. Gelin odasından hızlı adımlarla uzaklaşırken görüş alanıma giren abimle gülümsedim.
"Abi?"diye bağırdım Kadir'le konuşan abime doğru. Bakışları bana dönerken yüzünde oluşan şaşkınlık ifadesini bir iki saniye sonra silip hızla yanıma geldi.
"Güzelim?"deyip beni kendine çekip sarıldığında ben de ona sıkıca sarıldım. Kaç aydır yalnızca üç dört kez gelebilmişti İstanbul'a.
Düğün içinse zor izin aldığını biliyordum. O yüzden direkt buraya gelmişti.
"Seni çok özledim abi ya."dediğimde saçlarımı okşadı.
"Ben de yavrum ya. İnşallah İstanbul'a geri döneceğim yakında meraklanma."
"Sahiden mi?"dedim ondan ayrılıp yeşillerine bakarken.
"Sahiden."deyip gülümsedi. Ardından kıyafetimde gözlerini gezdirdi.
"Bu arada Miray bu kadar süslenmene ne gerek vardı lan sen mi evleniyorsun sanki?"dediğinde gözlerimi devirdim. Fabrika ayarlarına dönmüştü anlaşılan.
"Of abi ya."deyip yanımıza gelen Yaren'le Kaan'a baktım.
"Hoş geldin."dedi ikisi de.
"Hoş bulduk."deyip gülümsedi abim, samimi bir gülüştü bu. Aralarındaki buzların erimesi beni mutlu ediyordu.
"Şey Rauf nerede biliyor musunuz? Aradım açmadı da?" diyen Yaren'le kaşlarım hafifçe çatılmıştı. Bir aksilik mi çıkmıştı?
"Miray nikah başlayacak sen geç istersen masaya."diyen Kadir'e gülümseyip kafa salladım.
Ta lisede Dinçer abiden aldığım söz üzerine nikah şahidi olacaktım bugün. Nikah masasında şahit koltuğuna oturduğumda ben bile heyecanlanmıştım. Hilal'i düşünemiyordum.
Gülümseyerek Dinçer abiye baktığımda yerinde duramıyor, oturduğu sandalyede sürekli kıpırdanıyordu.
"Dinçer abi iyi misin?"diye fısıldadığımda bana baktı.
"Liseden beri bugünü bekliyorduk hala o günün bugün olduğuna inanamıyorum ulan. Rüyada gibiyim Miray."dediğinde yüzüne yayılan acı çektiğini belirten bir ifade oluştu.
"Ne oldu?"diye panikle mırıldandığımda Hilal gülümsedi.
"Bir şey yok görümcem, rüyada olmadığını ispatlamak için küçük bir girişimde bulundum sadece."deyip masumca gülümsedi.
"Hatun ayağıma nikahın sonuna doğru basacaktın ama sen bilirsin."deyip sırıtarak Hilal'e baktı.
Nikah memuru geldiğinde ayaklandık. Hala yanımda olması gereken ikinci şahit gelmemişti. Gözlerim kalabalıkta gezindi. Herkes şık kıyafetlerinin arasından buraya bakıyordu; kimisi sevinçle kimisi hasetle bakıyordu.
Tekrar oturduğumuza yanımdaki Dinçer'e fısıldadım.
"Hilal'in şahidi nerede kaldı?"
Gözleri kısaca yüzümü turladı ve sertçe yutkundu. "Gelir şimdi trafiğe takılmıştır."
Kafamı salladım bir kaç dakika sonra yanımdaki hareketlilikle kaşlarım çatıldı. Sonunda diğer şahit gelebilmişti anlaşılan. Kafamı çevireceğim sırada burnuma dolan kokuyla kalbim tekledi. Bu koku benim geçmişimdi.
Bir süre donakaldım. Yaşadığım farkındalık ve panik başımı döndürmüştü. O buradaydı.
Girdiğim transtan çıkıp yanıma oturan ve kolları kollarıma değen bedene yerinden çıkacakmış gibi atan kalbimle bakmak için başımı hafifçe sağıma çevirdim. Her saniye bir yıl gibi geliyordu.
Önce gözlerim siyah takım elbisesinde gezindi. Ardından yavaş yavaş yüzüne çıkarken keskin yüz hatları, yüzünü süsleyen kirli sakalları, biçimli burnu ve hafif çekik kahverengi gözleri, sol gözünün altındaki küçük beniyle Savaş Yılmaz buradaydı.
"Savaş."diye dilimden firar eden ismiyle kahveleri kahvelerime tutundu.
Kesilir nefesim seni unutamadım.
-
Söyle
Ben seni uzun bir yolda yürürken gördüm müydü hiç.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
BAHTIMIN KARASI
ChickLit[TAMAMLANDI.] Savaş, bana kıymaz kıyamaz dediğim ne varsa yapmıştı. Aldığım nefeste o, aldığı nefeste ben varım sanıyorken, herkes yapar o bana ihanet etmez derken beni paramparça etmişti. Bin parçaya bölünmüş, bin parçam bin yere saçılmıştı. Ben on...