LYCHİNUS'UN KRALI 8.KISIM

147 20 46
                                    

Altum yavaşça gözlerini Azuma'dan çekti ve onlara doğru gelmekte olan Cael'e döndürdü. Ardından parmaklarını gevşetmiş, tek bir saniye bile tereddüt etmeden Azuma'nın yakasını bırakmıştı. Azuma'nın dudaklarından, adamın o kadar ani bir şekilde bırakacağını beklemiyor olduğundan, yüksek bir çığlık koptu. Düştüğünü görmesiyle Cael'in gözleri kocaman açılmış ve kaşları çatılmıştı. Ne yapacağını bilemediğinden olduğu yerde şoka girmiş bir şekilde kalırken Altum tamamen ona döndü. "Sen kimsin de bana emir veriyorsun?"

Cael hâlâ şaşkınlığını üzerinden atamamış olsa da Altum'a baktı kendinden uzun olan adama doğru yürüdü. Sesinden kızgınlığı belli oluyordu. "Bana ona zarar vermeyeceğini söylemiştin!"

"Yalan söyledim. Bir itirazın mı var?"

Cael duyduklarıyla yeniden olduğu yerde kaldı. Tanrıların tanrısına kim nasıl itiraz edebilirdi ki? Altum, Cael'in durmasıyla fazla zaman kaybetmek istemiyormuş gibi ona doğru ilerledi ve yavaşça omzuna dokundu. Biraz ona doğru eğildikten sonra normale göre daha kısık bir sesle söze girdi. "Kardeşini iyileştirmedim mi? Hem de sahip olduğu iğrenç kana rağmen sarayda kalmasına izin veriyorum. Sana verdiklerimi geri almamın birkaç saniyeden daha kısa süreceğini unutma. Melekler sizi daha fazla rahatsız etmeyecek. Ülken için doğru olanı yaptın, git buradan."

Cael gözlerini Altum'unkilerle birleştirdi. Eğer gücü olsaydı onu oracıkta öldürürdü ancak bunu ne kadar denerse denesin yapamayacağını biliyordu. Kuyuya çok yakın olmalarına ve onu tek bir itişle oraya atabilecek olmasına rağmen Altum bir tanrıydı ve ittiği anda ışınlanma sihrini kullanıp kurtulabilirdi. Sıkıntıyla gözlerini kapattı ve birkaç adım geri gittikten sonra hafifçe alnına dokundu. O anda intikam düşünme zamanı değildi.

Birkaç saniye boyunca, gerçekten elinden bir şey gelmeyeceğini anlayana kadar, o şekilde kalmıştı. Ardından sonunda elini indirdi ve Altum'un emrini yerine getirerek oradan çıktı.

Altum, Cael'in itaatkarlığını seviyordu. Dediklerini yapmayacak olsa bile onu kardeşleriyle tehdit ettiği takdirde meleklerin sözlerini paşa paşa yerine getiriyordu. Lychinus için mükemmel bir kral olacaktı.

Dudaklarına küçük bir gülümseme belirirken kuyudan aşağıya baktı. Karanlıktı ve Azuma'dan herhangi bir iz gözükmüyordu. Oraya düştüğünde muhtemelen tüm kemikleri kırılmış olduğu için hareket bile edemeyecekti, planı iyi bir şekilde işlemişti. Şimdi yapması gereken Ange'in gelmesini ve kendi isteğiyle oraya atlamasını beklemekti. Böylece bir taşla iki kuş vurmuş olacaktı.

Gerçi konu Ange olunca ne yapacağını öngörmek zordu ancak onu alıp Azuma'yla beraber, her ne kadar üzerlerine güçlü bir uyku sihri koymuş olmasına rağmen, oraya getirme riskine girmemişti. Bunun nedeni sihrin üzerinde etkisinin ne kadar uzun süre gideceğini bilmediği için her an uyanıp Azuma'yı başka yere götürüp götüremeyeceğini da kestirememiş olmasıydı. Onları tutacak on binlerce asker getirse bile o şerefsiz izini kaybettirmenin bir yolunu bulurdu. O da güvenli yolu tercih etmişti. Zaten eğer Azuma'yı o şekilde koruyorsa kurtarmak için peşinden gelmesi gerekirdi, değil mi? Tanrı olmadığı için geri çıkma gibi bir durum söz konusu da olmazdı, onlardan sonsuza dek kurtulmuş olurdu.

Her şeyin isteğine göre gitmesini umarak Astra'ya gitmek için ışınlanma sihrini kullandı. İşlerini bitirince geri dönüp sevgili kardeşi Celeste'yi ziyaret etmek için heyecanlanıyordu.

-

Yuna, Orion sonunda geri gelebildiği için mutluydu ancak neler olmuş olduğu hakkında kimse ona bir bilgi vermiyordu. Cael artık kral olduğu için Orion'u daha rahat bir şekilde orada tutabildiği tahmininde bulunsa da Orion olanlar hakkında fazla bir şey hatırlamadığını söylemişti ve bu Yuna'nın şüpheye düşmesi için yeterli olmuştu. Yine de kardeşine kavuşmuş olduğu için mutluydu, bu yüzden daha fazla sorgulamadan onunla zaman geçirdi ve ona olanları tek tek anlattı.

Orion olanları duyunca Ace'in ölmesine sevinmişti, zaten öyle birinin tipinden ne halt olduğu belli oluyordu. Tabii gerçek düşüncelerini Yuna'ya söylemedi. Uzunca bir süre birlikte vakit geçirdikten sonra saatlerin gece yarısına gelmesiyle sonunda kız kardeşinin odasından çıkmıştı.

Normalde planı gidip biraz haremdeki kızlarla eğlenmekti ancak Cael'le konuşması gerektiğinden planlarını erteledi ve Cael'in odasına gitti. Büyük, altın işlemeli kapının önüne geldiğinde durmuş ve kendini garip hissetmekten alıkoyamamıştı. Eskiden olsa babasını görmemek için bu kapıya asla yaklaşmazken şimdi abisinin orada kalıyor olduğuna inanamıyordu. Yine de onun için mutluydu. Zaten kendisinin asla kral olmak gibi bir derdi olmamıştı. Kapıyı tıklatmadan direkt içeriye daldı.

Kapıyı arkasından kapattıktan sonra bir süreliğine koca odada Cael'in nerede olduğunu aramak zorunda kalmıştı. Abisi onun sesini duymuş olmalıydı ki yataktan kalmıştı, zaten gözüne uyku girmiyordu. Orion onun yatak odasında olduğunu görmesiyle oraya gitmişti. Direkt konuya daldı. "Ben nasıl kurtuldum? Meleklerin beni lanetlediğine eminin ve en son hatırladığıma göre..."

Cael'in yüzündeki ifadeyi görmesiyle devamını getirmemişti. Daha önce konuşmuş ve özlem gidermiş olduklarından ötürü konuya hemen girmesinde bir problem olacağını düşünmemişti ancak suratından ne hissettiğini ve ne düşündüğünü hiçbir zaman söyleyememiş olduğu abisi bu sefer gerçekten üzgün gözüküyordu. Orion yanlış bir şey yapıp yapmadığını kendi kendine sorgularken paniklemeden edememişti. Cael ise geri yatağa oturdu ve başını ellerinin arasına aldı. "Orion, ben çok kötü bir şey yaptım."

Orion, abisinin sesindeki hüznü ve pişmanlığı duymasıyla daha da gerilirken ona doğru bir adım attı. Şaşkınlığı merakını bastırıyor olmasına rağmen sordu. "... Benim kurtulmamla mı alakalı?"

Cael ellerini suratından çekti ve kendine gelmeye çalışarak ona baktı. Konuşmaya girmeden önce derince bir iç çekmişti. Ona anlatabilmesinin bir imkânı yoktu. "Önemi yok artık. Artık iyisin ve sarayda kalabilirsin, git dinlen."

"Abi..." Orion ona daha da çok yaklaşırken Cael onu durdurmuştu. "Geç oldu. Git uyu."

Sesindeki üzüntü silinmiş ve yerini emir veren bir tona bırakmıştı. Orion ne yapacağını bilemediğinden daha fazla sorgulamadı ve birkaç saniye abisini inceledikten sonra dediği gibi odadan çıktı.

Bununla beraber Cael uyuyamayacağını bile bile yeniden yatmıştı. Altum'un Azuma'yı attığı sahne kafasından çıkmıyordu. Bir şeyler yapması gerektiğini biliyordu. Hiçbir şey olamamış gibi davranamazdı ancak dipsiz kuyulardan çıkmanın hiçbir yolu yoktu. Atılanları sonsuza dek orada tutmak için tasarlanmışlardı. Nasıl böyle bir hata yapmış olabileceğini düşünürken daha fazla yatmak istemediğinden olduğu yerde doğruldu.

Doğrulmasıyla açık olan pencerenin önünde duran adam gözlerine ilişmişti.

Arkasından gelen ay ışığından dolayı gölge gibi gözüken adam ona doğru bir adım attı. Sesi her an onun kafasını boynundan ayırabilecekmiş gibi sertti.

"Azuma nerede?" 

HALF & HALF - Yarı Tanrı [BL]Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin